Sorular ve Cevaplar => Dini yazılar => Bilgi Bankası => Tasavvuf => Konuyu başlatan: yunushan - 09 Ekim 2008, 22:39:11

Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 22:39:11
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

Her kim benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse,
muhakkak ben ona harp açar (dostumun intikamını alır) ım.
Bir kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır.
Kulum bana nafile ibadetleriyle de durmadan yaklaşır; nihayet onu severim... (http://www.uyanangenclik.com)
Bir kere de onu sevdim mi artık ben o kulumun (özel ihsan edeceğim nurum ile) işiten kulağı,
gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.
Benden herhangi birşey isterse, onu verir, bana sığınırsa muhakkak onu himaye ederim.

(Buhari, rikak 38; ibnul mace fiten 16)

(http://www.uyanangenclik.com/gallery/1_04_12_13_12_19_55.jpeg)

"(Gerçek Rabbani) alimler ikram ve hürmet ediniz.Onlar Peygamber varisleridir.Kim onlara ikram (ve hürmette) bulunursa Allah ve Resulune hürmette bulunmuş olur."

(Suyuti, El camiusağir 1. 212; hatimb Tarih 4)
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 22:41:10
"Şüphesiz Allahu teala bu ümmet,için her yüz senenin başında onları dinleri yenileyecek
(kalpleri nifak ve gafletten, halleri bid'at ve ma'siyetten temizleyip kulları Allah'a sevkedecek ) kimseler gönderir."
(ebu davud,melahim;....)
Başlık: SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 22:47:31
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER

MUHTELİF TAVSİYELERİ

• Oğlum! ilimsiz ibâdetin tadı olmaz. Tek kanatlı kuş uçmaz. İnsanların dünyaya dalıp, istikbâl sevdasına düştükleri şu günde, Mevlâ’nın ilmini okuyacağız. O, insana iki cihanda izzet ve şeref veren âli bir iştir. İhlâs ve samimiyetle Allah ve Rasûlü’ne yönelen kimse, gölge gibi dönen dünyayı ve her hayrı kendine tabi kılar. Âhirete çalışan, dünyayı elde eder. Dünyaya çalışan ise âhireti kazanamaz. Zira âhiret hakikat, dünya haleftir. Ağacı kökünden götürürsen, gölge de beraber gider. Âhirette ne varsa, dünyada onun misâli vardır. Eğer olmasa dünya yalan olur. Teyemmüm abdestin halefidir, dünya da âhiretin.

• Bizim vazifemiz aşı yapmaktır. Zorla ağaç meyve vermediği gibi insan da zorla irşâd olmaz. Zorla yapılan iş semere vermez. Aşı ise iki kısımdır. 1-Nûr, 2-Zulmet. Zulmetin aşısıyla meşgul olanlar çok. Neticesi vahim olan bu işle başlarına bela bulanlar, sayılara sığmıyor. Biz nûr aşısıyla meşgûlüz. Ağacı, güzel meyve vermeye zorlayıp sopa ve balta ile vurulsa, altına ateş yakarak tehdit edilse, bozuk meyvelerini iyi yap, iyi çıkar, tenbih ve tehdidinde bulunulsa, hiç kâr etmez. Ancak aşılamak suretiyle meyvesi değişip, menfaat hasıl olur.

• Şöyle düşünmeli: “Ya Rabbi! Âciz kulunu Ümmet-i Muhammed’e hizmet etmeye muktedir kıl”. Eğer “Yâ Rabbi, bana ilim ihsan et” denirse, şahsî menfaate taalluk edeceğinden, rızâ-yı İlâhi’ye muvâfık olmaz. Zira her ilim sahibi bu ümmete hizmet etmiş değildir, edemez. Bu itibarla da rızâ-yı Bâri’yi bulamaz. İlim ve cennet istemek menfaat-i şahsiyedir. Gaye ise rızâ-yı Bâri’dir.

• Bizim yolumuz, imân, İslâm ve Ahlak-ı Muhammediye’yi aşılamaktan ibarettir.• Bizim para, pul, mevki, makam, siyaset, politika, kavga ve gürültüyle işimiz yok. İstisnasız her müslümanın çocuğunu da okuturuz. Bir tek fert geri dönmüşse haber versinler.

• Biz akla ve zekâya kıymet vermeyiz. Salıverdin mi evinin yolunu bulabilecek kadar aklı olsun kâfidir.• Hak’tan korkan, halktan korkmamalı. İşini düzgün yapanın, içi de düzgün olur.

• Vasiyetim olsun: Tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz. Ehl-i Sünnet’in gayri olan yanlış yollara sapmayınız... (http://www.uyanangenclik.com)

• Her yerde birlik ve beraberlik lâzımdır. Muvaffak olmak için her hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalıdır. Çünkü Allah’ın nusreti, maddî ve mânevî yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini kısa zamanda elde ederler.

• Dini dünyaya âlet eden hocalar, halkı kendilerinden soğuttular. Bir şeyler alır da vermez diye, esnaf bunlara yüz vermez ve kaçar hale geldi. Siz öyle olmayın. Maddeyi mâneviyata karıştırmayın.

• “Her koyunu kendi bacağından asarlar” sözü yanlıştır. Dinimizde neme lâzım demek yok. Bana lâzım demek vardır.• Bu dünyanın cefâsından sefâsına sıra gelmez; gâfil olmayın, ilme çalışın, geçen günler geri gelmez.

• İlim, nûr-i İlâhidir. İnsan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücud ve kalbde de ilim durmaz.

• İnsan gibi, ilmin de anâsır-ı erbaası vardır; ağızdan öğrenmek ve anlatmak, gözüyle görmek, kulağıyla işitmek, eliyle yazmakla beraber, kalbiyle de feyz-i İlâhiyi çekecek.

• Ben size “eceztü” dediğim zaman sizler âlim olmadınız, ilmin anahtarlarını almış oldunuz. Bu aldığınız anahtarla Anadolu’ya gidecek, büyük büyük kitapları açacaksınız ve onun içindeki hakikatleri Ümmet-i Muhammed’in evladına anlatacaksınız.

• Ders okuturken takıldığınız bir yer olursa, orada fazla durmayın. Nasıl ki etrafı kazılan bir ağaç kolayca devrilirse, evveli ve âhiri anlaşılan kitabın da ortasını anlamak kolaylaşır.

• Şimdiye kadar müslümanları hakir görmüşler; üstü başı pejmürde, kirli, paslı insanlar olarak millete tanıtmaya çalışmışlardır. Benim evladlarım tertemiz giyinip gezecekler; yolda, sokakta yürürken gayet vakûr bir şekilde ilerleyecekler. Müslümanlığın şahsiyetini, bu millete tanıtacaklar, onu hakkı ile temsil edeceklerdir.

• Macaristan vaktiyle müslümandı. Fakat bir gün geldi orada yalnız zâhirî ulemâ kaldı. Zâhirî ulemâ mâneviyattan mahrûm olduğu için, dengeyi tartamadı. Ve işte gördüğünüz gibi hıristiyan olup gittiler. Bu din mâneviyatsız muhâfaza edilemez.

• Sırf bâtınla meşgul olanlar mülhiddir. Sırf zâhirle meşgul olanlar gâfildir. Kemâlat her ikisinin birleşmesindedir.

• İnsanlarla iyi geçininiz. Kimseyi darıltmayınız. Günün birinde araba kaldırmaya olsun, yarar.• Din asıl, dünya ve siyaset fer’idir. Dünya ve siyaset dinin inkişâfına alet olabilir. Fakat din, dünya menfaat ve siyasetine âlet olamaz. Âlet edenlere lânet vardır.

• Yemek yerken, su içerken “ibadet için kuvvet olsun yâ Rabbi” diye, Mevlâ’nın huzûrunda olduğunu düşünmek lâzım.

• Emir vermeye alışmayın. Ben vâlidenizden su dahi istemem. Emir vermekle sözün rûhu ölür. İhbar, emirden daha müessirdir. Misâl: “Benim oğlum sigara içmez değil mi?” gibi.

• “Yâ Rabbi! Dünyayı kalbime koyma, elimden de alma!”

BİR ÜNİVERSİTE TALEBESİNE NASİHATLARI•

Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol. Evladım, ağzın laf ediyorsa dilinle doğru ol, sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğer sözünü tutarsan “söz” olur ve seni cennete götürür, tutmazsan “köz” olur.

• Elinle doğru ol. Kolunu, muzırda değil yardım işinde kullan. Tartıyla iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende ve litrende doğru ol. Doğrunun doğruluğu bütün sülalesine akseder, hepsini hayra götürür.

• İnsanları sev ve kimseyi kendinden alçak görme. Tevâzu sahibi ol, zira en hâlis ziynet alçak gönüllülüktür. Mütevâzi olan kimse, en güzel ziyneti takınmıştır. Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev. Bazı insanlar, başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ın huzuruna fesatla çıkılmaz.

• Memur olduğun zaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma, yanına geleni ayakta bekletme. Yanında, daima bir sandalye bulundur ve oturtuver. Biraz dinlendirdikten sonra halini sor, işini hallet. Sakın ha “bugün git yarın gel” deme! İşini, o gün bitir. Eğer öyle yapmazsan on parmağım yakanda olacaktır. Eğer memursan ve başında müdürün varsa, haset etmeden say, kıskanmadan sev.

• İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. “Ben niye onun yerinde olmayayım” deme, elindekinden olursun. “Allah bana bir verirse, arkadaşıma, komşuma iki versin” diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır.• Senden daha iyi hizmet edecek olan varsa, makamını ona ver. İşte vatanperverlik budur.

• Çalışkan ol, üretici ol. Zira Peygamber Efendimiz “Çalışmak ibadettir” buyuruyor. Evladım, alınteri olmadan hiçbir şeyin kıymeti bilinmez. Tarlanı ek, mahsülünü al, komşuna ver, ağaç dik… Sadaka-i câriye, iyi evlat yetiştirmek, ilmi eser bırakmak ve ağaç dikmektir ki, ağaç dikmek en efdalidir. Bunun için biz, heykel dikmeyeceğiz, yeşil ağaç, yeşil âbide dikeceğiz.

• Bir dut ağacı 400 sene, ceviz ağacı 700 sene, kestane ağacı 900 sene, çınar ağacı 1500 sene yaşar. Ihlamur ağacı dik, çiçeği şifalıdır.• Bursa’da Osman Gazi’nin ve Orhan Gazi’nin diktiği bin senelik çınarlar var. Ben bekâr iken, her sene bir ağaç dikerdim. Şimdi evliyim ve yengen için de her sene bir ağaç dikiyorum.

• Bildiğini öğret, temiz ol ve temizliğinle örnek ol. Münevver kişi, münevvir kişi demektir. Öyleleri var ki, üç fakülte bitirir de, hasedinden, kıskançlığından (dolayı) hiçbirşey öğretmez. Gerçek münevver, bildiğini yapan ve öğreten kişidir.

• Temizlik, ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisi hata yapmışsa (yola tükürmüşse) sen, onu ayağının ucu ile örtüver…

• Günde en az iki kişiye iyilik et, gönlünü al. Çünkü cennetin yolu, gönül almaktan geçer. Gönül almak, Cennetin Firdevs kapısını açmaktır. Bu beş maddenin en kolayı, fakat en “içten geleni” de budur. Bir gönül kazanmak, 40 vakit namaza bedeldir. Bir gönül kırmak ise, 40 vakit namazın sevabını kaybettirir. Ben sabahları kalkarken, “Ey Allah’ım, bana, bugün bir kişiye iyilik yapmak nasip eyle” diye dua ederim.

• Evden çıktığında veya eve dönerken karşından gelen ilk kişiye selâm ver. Onun vermesini beklersen olmaz, evvela sen ver. İşte o zaman, o da sana karşılığını verecektir. Veren el, alan elden, sunan gönül, alan gönülden azizdir...

• Allah’ım! Meccânen yarattın, meccânen rızıklandırdın, meccânen de mağfiret eyle ve meccânen Cemâlinle de şereflendir.”

• Nakşi yolu Müceddidin kolunda zikir, hafîdir; cehri değil. Bu yolun büyüklerine diğer tarîklerden mürşid olarak ziyarete gelenler, mürid olarak avdet ederler. 12 tarik cümlesi haktır. Lakin İmam-ı Rabbani yolundan gayri cümlesinin nuru halen munkati’ olmuştur, kesilmiştir.” (Ali Erol-talebesi, Hatıratım, s.29)

•… Bu civardan geçen bütün aktâb-ı kiram, üzerlerindeki emanetleri, bugünün merkezine bırakmadan geçmediler. Çünkü geleceği (Rasûlüllah’ın bildirdiği gelecekteki olacakları, vaziyetin vahametini) biliyorlardı.” (Ali Erol, a.g.e., s. 38)

• Allahu zû’l-Celâl Hazretleri dinini ihyaya-tecdide hükmetti ve min indillah bu yenileme vazifesi, benim ve sizin omuzlarınıza indi. Delil mi istiyorsunuz? İşte Hz. Allah çelik-çomak oynayacak çocuklara kısa zamanda ilmini ihsan ettiği gibi, irşada dahi istidat veriyor. Bundan büyük delil mi olur!” (Ali Erol, a.g.e., s. 21)

•  “Semada âleme ziya veren güneş bir olduğu gibi, Muhammediyyü’l-meşreb ve Sahib-i irşad olan varis-i hakiki de arz’da birdir. Vücud-i Nebi (s.a.v.), dinin merkezi olan arz’da ise de, Ruhaniyet-i Rasûlüllah, diğer âlemlerde dahi tebliğ-i ahkâm eylediği gibi, varsi-i hakiki olan zatın vazifesi de O’na tebean öyledir. Ve bütün kâmiller, kandillerini ondan yakarlar.” (Ali Erol, a.g.e., s. 20)

• Zatinin, sıfatının, esmaının, ef'alilin hudutsuzluğunca şükürler olsun Yarabbi.
Başlık: SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER
Gönderen: D®agon - 09 Ekim 2008, 22:54:44
• Vasiyetim olsun: Tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz.
Ehl-i Sünnet’in gayri olan yanlış yollara sapmayınız.

tşkk  hug1
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 22:59:26
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri ile ilgili bir hatıra

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz Beyefendinin, merhum Kur’an insanı Silistreli Süleyman Hilmi Efendi hakkında bir TV programı sonrası, bir muhatabıyla yaptığı şu ibretli diyalog, aydın geçinen bazı kişilerin din, dini meseleler ve din büyükleri hakkında aslında ne kadar şartlanmış ve cahil olduklarına enfes bir misaldir. Buradaki Süleyman Efendi’yi çıkarın, başka birini koyun, sonuç aynıdır. “Aydınımızın bir utanç vesikası” da diyebileceğimiz bu görüşmeyi sizlerle paylaşırken, Ebul Faruk Süleyman Hilmi Tunahan’a bir kere daha, binler rahmet diliyoruz..


“TGRT’deki program büyük bir yankı uyandırmış ve gelen fazla talepler üzerine program ikinci defa yayınlanmıştı. Ben de o sırada Bilecik İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi Dekanı idim. İşte bu ikinci yayının hemen ertesinde özel kalemdeki arkadaşımız, Ankara’dan makam ve rütbe sahibi birisinin benimle görüşmek istediğini söyleyerek telefonu bağladı. Telefondaki ses ile aramızda geçen bu konuşma şu anda kaleme aldığım araştırmanın yazılış sebebini teşkil etti. Şöyle ki;

Telefondaki ses: Prof. Dr Ahmet Akgündüz siz misiniz?

-Evet, buyurun.

Telefondaki ses:Yani Bilecik İktisat Fakültesi dekanı olan Ahmed Akgündüz..

-Evet benim, doğru söylüyorum.

Telefondaki ses: Akşamleyin bir televizyon kanalında o cahil(!) adam hakkında methiyeler düzen sen misin?

-Kimi kastediyorsunuz?

Telefondaki ses:Tabii ki, Süleyman Efendi diye övdüğün o cahil ve devlet düşmanı adamı.

-Efendim, yanlış bir şey mi söyledim. Neden böyle söylüyorsunuz? Ben arşiv vesikaları ve doğru kaynaklara dayanarak konuştum. Eğer elinizde onun cahil ve cumhuriyet düşmanı olduğunu ispat eden belge varsa, onları bize ulaştırır ve yetkinizi de kullanarak devletin televizyonlarında imkân temin ederseniz, onun cahil ve millet düşmanı olduğunu anlatmaya da hazırım.

Telefondaki ses:İlkokul mezunu olmayan ve kendini ayrı bir dinin Peygamberi gibi gören bir adam hakkında belgeye ne gerek var? Herhalde üniversite mezunu ve ilim sahibidir demeyeceksiniz.

-Efendim ben size aydın ve kültürlü adamın kim olduğunu sorabilir miyim?

Telefondaki ses:Üniversite mezunu, okumuş, görmüş insan demek tabii ki... (http://www.uyanangenclik.com)

-Pekii, eğer bir insan ilahiyat fakültesini bitirse ve hatta o sahada doktora yapsa ve mezun olsa böyle bir insana din konusunda aydın ve kültürlü bir insan diyebilir miyiz?

Telefondaki ses: Elbette..Bunun böyle olduğunu mu söyleyeceksin Allah aşkına!

-Muhterem efendim, Siz Osmanlı devletinin son zamanlarında bugünkü İlahiyat fakültesini karşılayan Dâr-ül Hilafet’il Aliye medresesinin bulunduğunu, cahil dediğiniz bu insanın adı geçen okulun Tefsir Ve Hadis bölümünden birincilikle mezun olduğunu ve hatta Medresetü’l Mütehassisîn yani yüksek lisans ve doktora kısmını da başarıyla tamamlayarak öğretim üyeliği yapabilecek duruma geldiğini ve resmi makamlardan diploma aldığını biliyor musunuz?

Telefondaki ses: Hayır olamaz, nasıl olur?

-Ama elimdeki Osmanlı arşiv belgeleri böyle diyor. Ayrıca Hukuk Fakültesini bitiren bir insan sizin yanınızda cahil midir? Yoksa aydın ve kültürlü biri midir?

Telefondaki ses: Elbette ki aydın ve kültürlü bir insandır.

- Bu cahil dediğiniz insanın aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Medreset’ül Kuzat adıyla faaliyet gösterirken yüksek derece ile mezun olmuş birisi olduğunu da biliyor musunuz?

Telefondaki ses: Hayır bilmiyorum..

-Arşiv belgeleri bunu da ispat ediyor. Biz hangisine inanacağız?

Bütün bunları dinleyen telefondaki etkili ve yetkili şahıs, son noktayı şöyle koyuyordu: “Ahmed Bey! Biz bunların hiçbirisini bilmiyor ve bu insanlara cahil diyoruz. Halbuki bizler zır cahilmişiz, fakat farkında değiliz. Ne olur, bu bilgileri sağlam kaynaklara inerek ortaya koyun ve bizi doğru bilgilendirin.”

-----------------------------------------------------------------------------------
Kaynak: Tabular Yıkılıyor–2-Prof. Ahmed Akgündüz-OSAV Yayınları-İst–1997[/color]
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 23:06:07
(http://static.panoramio.com/photos/original/8514945.jpg)

(http://mw2.google.com/mw-panoramio/photos/medium/8514937.jpg)

Başlık: SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER
Gönderen: Leb-i Damla - 09 Ekim 2008, 23:10:55
Paylaşım için teşekkürler. aarroo 103
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 23:12:52
Rabbim şefaatime bail eylesin....
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: Leb-i Damla - 09 Ekim 2008, 23:16:46
Süleyman Hilmi Tunahan'ın Muhtemelen ailesi olmalı...

Bu resmi burda paylaşmak sizce doğrumu yunushan kardeşim. hyhvv

Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 23:21:30
İlgi ve alakanız için teşekkür ederim...
Bir Allah dostunun ailesini tanımanın ne mahsuru olabilirki?   ksss
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: Leb-i Damla - 09 Ekim 2008, 23:25:08
Ben sakıncalı buldum kardeşim...yaşasaydı oda izin vermezdi diye düşünüyorum.

Siz kendi ailenizin resimlerini burda paylaşırmısınız bizlerle,buda öyle birşey işte.

Acizane fikrim bu kardeşim.
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 23:28:17
You are not allowed to view links. Register or Login
Ben sakıncalı buldum kardeşim...yaşasaydı oda izin vermezdi diye düşünüyorum.

Siz kendi ailenizin resimlerini burda paylaşırmısınız bizlerle,buda öyle birşey işte.

Acizane fikrim bu kardeşim.

Saygı duyuyorum. frrr
Başlık: SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER
Gönderen: yunushan - 09 Ekim 2008, 23:45:52
Ne kadadar da güzel anlatmış rehberimiz,önderimiz...
Allah güzel ameller yapabilmeyi nasip eylesin…

  öppp
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: bad_ı esra - 10 Ekim 2008, 20:26:44
 aarroo   tşkk
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: Halime - 11 Ekim 2008, 11:44:39
teşekkür ederim hocam
 
 aarroo 103
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: kardelen - 11 Ekim 2008, 17:38:32
 aarroo

Elinize ve emeğinize sağlık... 
ggüüll

 leftt  (+)
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 13 Ekim 2008, 19:34:57
Büyük muharrir Necip FazılKısakürek,

“Son Devrin Din Mazlumları” isimli eserinde şöyle destanlaştırmaktadır:


“Süleyman Efendi, beni bu gençlerle temasa geçirmiş ve
bahçemizde yattığı halde farkında olmadığımız bir hazinenin keşfi gibi,
hayretle karşılık bir takdir duygusuna boğmuştur.
Evet, o zamana kadar cansız bir ezber zemini üzerinde öne arkaya sallantılı,
papağan vari bir tekrarlama işinden ibaret zannettiğim ve İslam’ın,
fezayı milyonlarca projektörle delici kainat görüşlerine yabancı saydığım
Kur’an kursları faaliyeti hayret ve saadetle gördüm ki:
Gökten necaset yağan bir devirde üzerlerine tek kir bulaşmamış,
zeka ve irfanları her inceliğe ulaşmış güdücüler elindedir.
Ve bu genç güdücüler mevki ve istikamet tayini noktasından bütün dost ve düşman kutupları,
doktorların sıhhat ve marazı tanıdıkları gibi teşhis ehliyetindedir.

Diyebilirim ki, Türkiye’de, Kur’an kursları topluluğu ayarında vahdet, merkeziyet ve
davalarında salabet belirtici ikinci bir teşekkül mevcut değildir.
Bu topluluk, terbiyesini Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan’dan alanların veya
alanlardan alanların tablolaştırdığı kadrodur ve
bu tabloda şahıs, fikir, ilim, usul, her unsurun doğrudan doğruya bağlı olduğu tek mihrak, tek kelimeyle şeriattır.
İşte bağlılıklarındaki kuvvete bu manayı verdiğim,
bütün gençliğe tavsiyem gibi şeriatı bu manada idealleştirmelerini ve
şeriat aşkını bu manada şuurlaştırmalarını beklediğim ve kendilerini yeni iman neslinin en saf ve
en temiz damarlarından biri saydığım Kur’an kursları topluluğuna yakınlığım buradan geliyor.”

Ne hazindir ki, diyanet camiasında bazıları bu din alimi ordusundan rahatsız olmuş ve
onları diyanetten tasfiye etmek için değişik iftira ve
bühtanlar ortaya atarak kasıtlı senaryolar hazırlayıp kendilerine kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardır.
Üzülerek belirtmek gerekir ki her devirde böyle iftiralara ve iftiracılara inanan ve ona taraftar olanlar çıkmıştır.
Bu ve buna benzer iftiralarla kamuoyu karıştırılmış ve bu genç hizmet ordusunu diyanetten tasfiye işi başlamıştır.


Yine Necip Fazılbu tür insanların maksatlarını şöyle dile getirmektedir:

“Herkes pireler gibi deliklerine saklanır ve ortaya çıkmazken tam 33 yıl bu davanın çilesini çekmiş ve
büyük meselenin nirengi noktalarını göstermiş biri olarak kaydedeyim ki;
din öğreticiliği bahsinde Süleymancılar diye yaftalanan topluluğa dil uzatanlar ve
onları köstekleyenler hakikatten uzak, sadece çekememe duygusuna bağlı,
nefsine emin olmama uhdesinden gelen tepkilerden ibarettir.
Bu da pek çoklarınca gayenin İslam değil, şahıs ve zümre hırsı olduğunun şaşmaz ifadesidir.  
Başlık: Süleyman Hilmi Tunahan(k.S.) Kronolojisi
Gönderen: yunushan - 22 Ekim 2008, 22:03:07
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) HAZRETLERİ’NİN KRONOLOJİSİ


1888 / 1304 - Miladi / Rumi Süleyman Hilmi (k.s.) Efendi,
Silistre’nin Hezergrad kasabasının Ferhatlar köyünde dünyaya geldi.

1913 / 1329 - Darü’l Hilafeti’l Aliyye Medreseleri Kısm-ı Ali (Sahn) Medresesine girdi.

1915 / 1331 - 3. sınıf 1. şubesini 90 üzerinden 88 puanla bitirdi.

Eylül 1916 / Eylül 1332 - 4. sınıfı 80 üzerinden 76 puanla bitirdi.

30 Eylül 1916 / 17 Eylül 1332 – Medresetü’l-Mütehassisin’in (Süleymaniye Medresesi) Tefsir-Hadis bölümüne girerek Hafız Ahmet Paşa Medresesine kaydoldu.

1918 İstanbul Müderrisliği Ruûsuna tayin edildi.

27 Mayıs 1919 Süleymaniye Medresesinin Tefsir-Hadis şubesinden mezûn oldu.

1926 Köyü olan Ferhatlar’ı son defa ziyaret ederek 40 gün kaldı.

1927 Babası Osman Efendi vefat etti.

1936 Mürşid-i Kamil olarak vazifeye başladı.

1939 İlk defa tevkif edilerek, birinci şubenin tabutluklarında işkence ve hakaretle dolu 3 gün geçirdi.

1941 Bulabildiği bir kaç talebeye ilim öğretmeye başladı.

1944 İkinci defa tevkif edildi. Birinci şube tabutluklarında, 8 gün işkenceye tabi tutuldu.

1949 Kur’ân kurslarının açılmasına, sınırlı da olsa müsâade eden kanunun yürürlüğe girmesiyle, Süleyman Efendi Hazretlerinin ilim öğretme faaliyeti bir nebze rahatladı.

1950 Vaizlik belgesi iade edildi.

1951 Süleyman Efendi (k.s.), Şehzadebaşı’ndan Kısıklı’ya taşındı ve Avrupa yakasındaki talebelerin tedrisini damadı Kemal Kacar’a bıraktı.

1951 Çamlıca’da, Konya Lezzet Lokantası sahibi Mustafa Bey’in köşkünün birinci katında ilk düzenli Kur’ân Kursu faaliyeti başladı.

1952 Çamlıca’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Çilehanesinin yanında ilk resmi Kur’an Kursu, Üsküdar müftülüğüne bağlı olarak açıldı.

1956 Cezâyir Müslümanlarının Fransız sömürgeciliğiyle mücadelesi esnasında, vaazlarında "Müslüman kardeşlerimize duâ edelim" dediği için, defalarca karakola çağrıldı ve ifadesi alındı.

1957 Bursa’da tertiplenen mehdilik hâdisesi üzerine tutuklandı ve Kütahya Hapishanesi’nde, 69 yaşında olmasına rağmen 59 gün hapsedildi. İdam talebiyle yargılandı, berâat etti.

16 Eylül 1959 İstanbul Kısıklı’daki Hâne-i Seâdetlerinde, 72 yaşında ahirete intikâl ettiler.
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 27 Ekim 2008, 20:27:25
Daha 30 yaşındayken profesör unvanı alan Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.), hayatının tamamını Kur’an ahlakına ve eğitimine adayarak canla başla çalışırken, zaman geldi ihbarlar ve zorbalıklarla tutuklandı. Zorlukları görmezden gelerek her fırsatta talebe eğiten Tunahan, hayatının son 9 yılına girdiğinde tutuklanarak elinden alınan vaizlik belgesini geri aldı. İlk kursunu açtı ve binlerce talebeye eğitim vererek bir neslin daha kurtuluşuna vesile oldu. Gerçek bir âlimin akıllara durgunluk veren öyküsü…


MEKTEPLERİN BİRİNCİSİYDİ

Süleyman Hilmi Tunahan, 1888 yılında Bulgaristan’ın Silistre vilayetinin Ferhatlar Köyü’nde dünyaya geldi. İlk tahsilini Silistre’nin Satırlı Medresesi’nde babası Osman Efendi’nin yanında tamamladı.

1916 yılı Eylül ayında Fatih Medresesini 80 üzerinden 76 puan alarak birincilikle bitirdi. Aynı yıl, Medresetü’l-Mütehassisin’in Tefsir-Hadis bölümüne girerek Hafız Ahmet Paşa’dan ders okumaya başladı. 1919 yılı 27 Mayıs’ta Medresetü’l Kuzat’tan devrin tüm ilimlerini öğrenmek için girdiği Süleymaniye Medresesi’nden birincilikle mezun oldu.

30 YAŞINDA PROFESÖR OLDU

1918 yılında İstanbul müderrisliği Dersiâmlığına yükseldi ve bugünün ilim adamlarına verilen en büyük ilmî unvan olan ve ortalama 50’li yaşlara kadar alınamayan ordinaryüs profesörlük unvanının 30 yaşında sahibi oldu.

1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile bütün medreseler kapatıldığı için dersiamlar ve müderrislerle beraber Süleyman Efendi’nin de vazifesine son verilerek Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından İstanbul vaizliğine tayin edildi. İstanbul’un bütün camilerinde vaiz olarak ilim ve irşad vazifesini yürüttü. 1936 yılında dini ilimleri öğretmenin yanında manevi ilimleri de öğretmek üzere Silsile-i Sâdât’ın 33 halkası olarak maddeten Selahaddin İbni Mevlana Siracüddin, manen İmam-ı Rabbani’ye bağlı olarak manevi irşad vazifesine başladı.

TUTUKLANDI, GÖREVDEN ALINDI

1939 yılında ilim ve irşad vazifesini çekemeyenler tarafından ihbar edilerek ilk defa tutuklandı. Özellikle hükümet kanadından hapishanelerde de kötü koşullara tabi tutulan Süleyman Hilmi Efendi, burada da kendisini ilim irfan için adayıp durmadan çalıştı. Dışarıda da yapılan tüm baskılara ve takibatlara rağmen ilim öğretmeye devam etti. Vaizlik maaşını talebelere vererek, yüzlerce kişiyi okutup ilim adamı olarak yetişmesini sağladı. 1944 yılında ikinci defa tutuklanarak Birinci Şube tabutluklarında, bu defa 8 günlük bir işkenceye tabi tutuldu. O günkü hükümet tarafından 1946 yılında vaizlik belgesi resmen elinden alındı. 1949 yılında Kur’an kurslarının açılmasına sınırlı da olsa müsaade eden kanun yürürlüğe girdi. Süleyman Efendi’nin ilim öğretme faaliyeti bir nebze rahatladı. Talebelerine büyük önem vererek, onlara değer verdiğini göstermek için, “Sizler benim müsteşarlarımsınız” derdi.

TRENLERDE EĞİTİM VERDİ

1950 yılında hükümet tarafından vaizlik belgesi yeniden iade edilen Tunahan (k.s.); bugün birçok kişiye örnek olurcasına, yaşlı ve hasta haline rağmen, günde 4 vasıta değiştirerek hem talebe okuttu ve hem de İstanbul’un önemli camilerinde resmen vaizlik yaptı. Trenlerde bile birilerine bir nebze de olsa ilmen katkı sağlamak için para vererek ders dinlemesini istiyor, bazen trenden inmeyerek gidiş ve dönüşlerde daha çok öğrenciyi okutuyordu.

1951 Çamlıca’da Konya Lezzet Lokantası sahibi Mustafa Bey’in tahsis ettiği yerde ilk düzenli Kur’an kursu hizmetleri başladı. Bu kurslardan yetişen binlerce talebe Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı müftü, vaiz, Kur’an kursu öğretmeni, imam ve müezzinlik imtihanlarında başarılı oldular. Tarihinde ilk defa İstanbul’un büyük camilerinin kürsüleri, Süleyman Efendi’nin yetiştirdiği talebeleri sayesinde genç vaizler tarafından dolduruldu.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nda 1950’li yıllarda görev yapan yetkililer, yaptığı hizmetlerden dolayı Süleyman Hilmi Tunahan’a büyük ilgi ve sevgi gösterirler. Bu kadar ilim sahibi olmasına rağmen niçin kitap yazmadığını sorduklarında onlara şu cevabı verirdi; “Ben tozlu raflarda duran, kesekâğıdı olarak satılan birçok kitap gördüm. Ben canlı kitaplar yazıyorum. Onlar hiçbir zaman tozlanmayacak, sürekli kendisini okutturacak” derdi. Kendisi tarafından yazılan ve kısa sürede Kur’an-ı Kerim’i okumayı öğreten Elif cüzü büyük ilgi görmektedir.

‘KARDEŞİNİZE DUA EDİN’

SÖZÜNÜ SUÇ SAYDILAR

1956’da Süleyman Efendi (k.s.), Cezayir halkının Fransız sömürgecilere karşı verdiği özgürlük mücadelesine manevi destek vermek için camilerdeki vaazlarında, “Cezayirli Müslüman kardeşlerimize dua edelim” dediği için, defalarca karakola çağırıldı ve ifade verdi. 1957 yılında Bursa’da gerçekleşen mehdilik hadisesi üzerine iftiraya uğrayarak yine haksız olarak tutuklandı ve Kütahya Hapishanesi’nde 69 yaşında 59 gün tutuklu kaldı. İdam talebiyle yargılandı, mahkeme tarafından suçsuz bulunarak beraat etti.

NAAŞINA TAHAMMÜL EDEMEDİLER

Tunahan’ın en önemli eseri Kur’an–ı Kerim okumayı kısa zamanda öğreten “Elif Cüzü”dür. Tunahan’ın, ömrünün son günlerinde uzun zamandır muzdarip bulunduğu şeker hastalığı ağırlaşmış, kanlarında yükselen şeker, bütün gayretlere rağmen bir türlü düşürülememişti. Süleyman Hilmi Tunahan, 16 Eylül 1959 Çarşamba günü, İstanbul Kısıklı’daki hâne–i şeriflerinde Rahmet–i Rahmân’a kavuştu. 72 yaşında vefat eden Süleyman Hilmi Tunahan’ın naaşı, dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik’in engellemesi sebebiyle Fatih Camii Haziresi yerine Karacaahmet Mezarlığı’nda, polisin gösterdiği mezarda toprağa verildi.


 
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 27 Ekim 2008, 20:33:08
KURÂN OKUTMA HİZMETİ, GAYRET VE MÜCÂDELESİ

Süleyman Efendi Hazretlerini ve Onun Kuran hizmetlerini, o hizmetlerin millî ve mânevî alandaki ehemmiyetini gerçek manada anlamak için, o devirdeki şartları, icapları, husûle gelen ihtiyaç ve zarûreti mutlaka bilmek ve nazar-ı îtibâra almak lâzımdır.

Asırlardan beri dinin öğretilip, öğrenildiği bütün müesseseler bir anda kapatılmış, müslüman halk dinini öğreneceği din müesseselerinden tamamen mahrum bırakılmıştı. Dolayısıyla dinî ve manevi sahada korkunç bir kültür boşluğu meydana gelmişti.

Pek çok dersiam, değil başkalarını okutup din adamı yetiştirmek, kendi evlatlarını dahi okutmaktan çekinmişler, bazı müderrisler de günün şartları karşısında endişeye kapılmış, mesleklerini dahi bırakmışlardı. Bir kısmı dünya işleri ile meşgul olmuş, bir kısmı ise idareye kayıtsız şartsız teslim olmuşlardı.

İşte böyle bir vasatta Süleyman Efendi Hazretleri kendi tabirleri ile cehenneme sel gibi akmakta olan Ümmeti Muhammedden Bir kütük kurtarsak kârdır telakkisi ile hizmetlere karar vermişti.Süleyman Efendi, ilk olarak 1930-36 yıllarında, Çatalca&nın Kabakça köyünde kiraladığı çiftlikte, o gün bulabildiği bir kaç talebeye dînî dersler vermeye başladı. Bir taraftan talebeleri işçi gibi göstererek okuturken, diğer yandan İstanbula amele pazarlarına geliyor, istidatlı gördüklerine; Evladım kaç paraya çalışırsın?Bir liraya Gel ben sana üç lira vereyim. Sen Allahın dinini kitabını öğren. Bu ilimler ortadan kalkmasın diyerek talebe topluyor, bulduğu işçileri, maaş veya yevmiyelerini vererek okutuyor. Böylece mücâdelede malıyla, canıyla en güzel hizmet örneği veriyordu.

Din adamı yetiştirmek lâzımdı. Küçük, büyük, genç, ihtiyar, işçi, esnaf demeden Allâhın kitabını öğretmek lâzımdı. Yapı ustasından, demirciden, kalaycıdan, terziden müftü olur mu? İşte Süleyman Efendi bunlardan müftü, vaiz yetiştirdi ve onlara, yıllarca Ümmet-i Muhammede hizmet ettirdi.Dini öğretmek gayesi ile Anadolunun bazı kasaba ve şehirlerine giden Süleyman Efendi, talebelerini bazen kömür işçisi, bazen (tuğla-kiremit fabrikasında) fabrika işçisi, bazen de tarla işçisi göstererek okutmaya devam etti.

Öyle zamanlar oldu ki, talebeyle bir yerde toplanıp okutmak imkânı kalmadı. Taksi kiralayıp İstanbulu gezermiş gibi okutmayı denedi. Ve bir ara şartlar o kadar ağırlaştı ki, elde kitap taşımak, kitaptan okutmak imkansız hale geldi. Ve dünyada bir eşine rastlanmayan bir usûle başvurdu. Bir kaç talebesi ile Haydarpaşa Gar'ından Ankara istikametine giden trene biniyor, Arifiye istasyonuna kadar ezberden ders okutuyordu. Arifiye istasyonunda iniyor, Ankaradan gelen trene binerek İstanbula kadar okutmaya devam ediyordu.

Kuran hizmetleri devam ettikçe aleyhinde çok şeyler uyduruldu, insafsız ithamlara maruz kaldı. Amansız polis takibatları, idarî ve adlî tahkikatlar birbirini kovaladı. Aleyhinde muhtelif davalar açıldı, tevkif edildi. Evinden alınarak 1. Şube'nin tabutluğunda 3 gün polis nezaretinde kaldı. 1939da İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde muhakeme ve 1944de İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi'nce tevkif ve muhakeme edildi. Tabutluklarda 8 gün alıkondu. 1957de Bursa Ulu Câmiinde tertiplenen sahte mehdilik hadisesiyle bağ kurularak Kütahya Ağır Cezâ Mahkemesi'nce damadı ve sevenleri ile beraber tevkîf edilip, muhâkeme edildi. İki ay kadar Kütahya hapishanesinde kaldı. Fakat her defasında berâat etti Bunca takibata, muhakeme ve tevkif edilmesine rağmen hayatında bir tek günlük mahkûmiyet almadı.
Devrin sıkıntılarına, sabır ve hilmiyle mukâbelede bulundu. Evini aramaya gelen polis memûrlarına Buyurun, hoş geldiniz, hem de bir kahvemizi içersiniz demek suretiyle her defasında medeni cesaret örnekleri gösterdi. Hanımı Hâfiza Sultan, &Efendi! Efendi! Size bu zulmü revâ görenlere bir de kahve mi ikram edeceksiniz? dediklerinde, Onlar memûrdurlar, vazifelerini yapıyorlar Hanım, yorulmuşlardır& diyerek kahve ikram etme nezaket ve asaletini terketmedi.

Bir Ramazan akşamı evinin karşısındaki kahvenin bahçesine oturup hanelerini kontrol eden sivil memûrun yanına varıp, "Oğlum! sen oruçlusun, akşam yaklaştı, gel bizde iftar edelim, sonra yine vazifene devam edersin diyerek kendisini takip eden polislere iftar yemeği ikram etti." (Bu asil şefkati ve yüce nezaketi gören polis memuru peşine takılıp, iftar etmek üzere evine gitti, sonra da bağlıları arasına katıldı.)

Bütün bu sıkı takip ve baskınlar karşısında yılmadı, her defasında polisler karakola dönmeden derslere tekrar başladı. Hiç kaybedilecek vaktimiz yok diyor hatta Mevlâ uykumuzu alsa da, geceleri de ders okusak& temennisinde bulunuyordu.

"Yarın hesap günüdür, Allah-ü Teâlâ, Süleyman verdiğim ilimle ne hizmet ettin, o ilmi sana kara topraklara göm diye mi verdim? derse, ben ne cevap veririm" diyerek üzerlerindeki vazife ve mes'ûliyetin ehemmiyet ve ağırlığını ifade etmeye çalışıyorlardı.

Talebelerine, daima Kur’âna hizmet şuuru telkin eder ve onlara Evlatlarım, sizin bu âlemdeki vazifeniz; bataklığa düşen insanları, düştüğü bataklıktan çıkarmakdır. Öyle ise Ümmet-i Muhammed'i ayağınıza beklemeyecek, siz onların ayaklarına gideceksiniz. En ücrâ yerlere bile bu hizmeti sizler götüreceksiniz& buyuruyordu.

Süleyman Efendi Hazretleri, bütün mesâisini, yok edilen dînî ilimlerin ihyâsına sarfetmiş, ilim ve irfan seferberliği başlatmıştır. Gecesini gündüzüne katmak suretiyle gece saat onikilere, birlere kadar ders okuttuğu zamanlar olmuştur.Bitmek, tükenmek bilmeyen bir azim ve iradeye sahipti.

1950lerde, ilerlemiş yaşına ve şekerden rahatsız olmasına rağmen, kış günlerinde bile Kısıklıdaki evinden çıkar, iki tramvay, bir vapur ve dört yerde yaya yürümek suretiyle Şehzadebaşı Taşteknelerdeki derslerine giderdi.

1954 yıllarında cuma ve pazar günleri hariç her sabah Kısıklıdan Bulgurluya yürür. 6-8 saat genç rûhlara ilim ve feyz vermeye devam ederdi.

Hayatının son senelerinde, Topçulardaki talebelerinin Tekâmül kursuna, her gün sabah namazından sonra 3-4 vasıta değiştirmek suretiyle giderek derslerine devam buyururdu.

Bir gün ders okuturken şekeri yükseldi ve rahatsızlığı arttı. Burnundan, okuttuğu kitabın üzerine kan damlayınca, talebeleri heyecanlandı. Fakat O, hiç telaşlanmadan burnunu tutup, mendilini çıkardı, kitaptaki ve üzerindeki kanları sildikten sonra, hemen Oku oğlum! kaybedecek zamanımız yok buyurarak derse devam etti.

1957 Kütahya hadisesi olarak bilinen ve tertip olduğu mahkemece de anlaşılan hadise beraatle neticelenmişti. Kütahya hapishanesinden çıkan Süleyman Efendi Hazretleri evine dönmeyip, himmet ve hizmet maksadıyla Manisaya gittiler. Talebeleri üzgün, O ise hapishane ızdıraplarını unutmuş, neşeli idi. Herhalde kendisi artık ders okutmaz zannı ile;

Efendim, İstanbulda derslere devam edecek misiniz? diye sordular.
Evet, devam edeceğiz, hem de daha çok ve daha gayretli…Duracak zamanımız yok buyurdular.

Aynı seyahatinde İzmirde Efendi Hazretleri, rahatsızlığınız var, her halde bir miktar istirahat edersiniz dediklerinde, gülümseyerek: Yolculukda bazen şoförün lastiği patlar, bizim de lastiğimizi patlattılar, şimdi yapıştırdık. Okutamadığımız zamanları da telâfi için daha çok okutacağız, hizmetimize hız vereceğiz buyurmuşlardı.

Süleyman Efendi Hazretleri, hiç kimsenin dedikodularına ve kötülemelerine aldırış etmeden hak bildiği yolda ilerlemesine devam etti. Bir gün na:

Efendim, falancalar sizin aleyhinizde konuşuyorlar dendi.
Elhamdülillah! Münafık olmaktan kurtulduk. Allah Resûlü başta olmak üzere, İslam büyüklerinin hepsinin aleyhinde konuşulmuştu. Eğer bizim aleyhimizde konuşulmazsa kendimizden şüphe ederdik& diye cevap verdi.

Hasta ve rahatsız olduğu zamanlarda dahi dersten tâviz vermez, geri kalmaz: Derse gidersem hastalık da gider, kalırsam hastalık da kalır buyurmak suretiyle âfiyet ve şifâsının ders okutmakta olduğunu ifade ederdi.

Uzun ve yorucu bir yolculuktan dönen talebesine, Oğlum! Falan camiye git, Cumada va'z et de, dinleniver demek sûretiyle istirahat ve dinlenmenin, hizmetle mümkün olacağına işaret buyururlardı.
Talebelerinden herhangi biri bir özürden dolayı derse iştirak edemediği zaman çok üzülür, Eyvah! Bugün çok büyük ziyânımız var derdi.

Az-çok demez, bulabildiği talebe veya cemaate bıkmadan, usanmadan ders verirdi. Adede itibar etmezdi. Bir gün Kurân öğretmek için gönderdiği bir talebesi, gittiği yerde okutacak kimse bulamamaktan şikayet etti:

Efendim, sadece iki kişi vardı, onları da bırakıp geldim deyince çok üzüldü. Ve birazda celallenerek
Evladım, nice peygamberler bu âlemden bir tek ümmet elde edemeden gittiler. Sen iki talebe bulmuşsun daha ne istersin diyerek, tekrar geldiği yere gönderdiler.

Talebelerine son derece kıymet verirdi. en küçük talebenin dahi kesip attığı tırnağını, dünyalara değişmem vecîzeleri bu hakikatı en bâriz şekilde ortaya koymaktadır.

Bir gün Hâne-i Seâdetine filesi boş olarak bir şey almadan döndü, hanımına:

Hanım! talebeye alamadığım için, eve de almadım buyurup; talebenin yemediğini, yemekten, hayâ ettiğini ifade etti.

Soğuk kış günü bir vesile ile evini ziyarete gelen bir talebesi, hocasının soğuk odada oturduğunu farketti. Zevceleri soğukta oturmasının sebebini talebeye şöyle izah etti:

Oğlum! sizin odununuz yok diye, Efendi Hazretleri de sıcak odada oturmuyor.

Bazen talebeleri hasta olurdu. En az bir anne ve baba kadar şefkat ve merhametin sahibi olan Süleyman Efendi Hazretleri, rahatsız olanları bizzat doktora götürür veya biriyle gönderirdi. Bir defasında talebelerinden birinin hastalığı ile alâkalı doktor dönüşü kendisine malumat arzedildi. Merhamet âbidesi o büyük zât, kıbleye yönelerek şu ilticada bulundu: Yâ Rab! Senin dinine ve kitabına bu yavrularla hizmet edeceğiz, evlatlarımızı bize bağışla Allahım!

Ramazan-ı Şerif yaklaştığı zaman, talebelerini Ramazanda vaz u nasihat etmek üzere Trakya ve Anadolunun muhtelif yerlerine seferber ederdi. Ramazan sonrası dönüşlerinde teker teker malumat sorar, hizmet haberleri beklerdi. Bir talebesinin va'z edip, Kurân okuttuğunu duyunca sevinç göz yaşları döker, Bu Rabbimin fazlıdır derdi.
Yapılan hizmetleri hiç bir zaman şahsına mal etmez ve edenden de hoşlanmazdı. Bir talebesinin kaldığı köydeki hizmetlerinden memnun olup, teşekkür için kendilerine gelen Hacı Efendiler; Efendim, sizin sayenizde cenazemiz kokmaktan kurtuldu, çocuklarımız Kurân-ı Kerim öğrendi diye iltifat ettikleri zaman mahviyet ve tevazuundan adeta küçülen mübârek zât; Süleyman da kim oluyor ki, bu hizmetler onun sayesinde olsun!, Bu mahzâ kerâmetün-Nebidir, Peygamberin mûcizesidir buyurmak suretiyle kendisine hiç pay çıkarmaz ve bütün muvaffakıyyetin Allah ve Resûlü'ne ait olduğunu ifade ederdi.  
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 27 Ekim 2008, 20:34:53
HİZMET VE FAALİYETLERİ

Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi Hazretleri ezelî takdir olarak, seyyidler zincirinin 33. halkası kendilerinin nasibi olduğundan, bâtınları da ilâhî füyüzât ile alâkalanarak, seyyidler zincirinin 32. halkası ve bu zincirin 9. büyük rütbesi olan Salâhuddin ibn-i Mevlânâ Sürâcüddin (k.s) Hazretleri'nden seyr-u sulûklerini tamamladılar. Kendilerine vâki tecelliyatın büyüklüğünden üstâzları tarafından İkinci bin yılın Müceddidi İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nin rûhânî nisbetlerine teslim edildiler. Bu sûretle Altın Silsile'nin 33.üncü ve son halkasını teşkil ederek; dünyanın şu zamanlarında İlahi feyizden nasipleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr-ü dalâl çukurundan imân ve ihlâs sahasına çıkarmışlar ve halen de çıkarmağa devam etmektedirler. Mürşid-i kâmillerin mânevi tasarrufları âhirete irtihallerinden sonra da ber-devamdır. Belki ceset hapsinden kurtulan rûhâniyetleri, kınından çıkmış keskin kılıç gibi olup, daha müessir ve tasarrufludurlar. Tasavvuf ilminde meşhûr olan bu hakikat, O mübârek zâtın irtihâlinden sonra da bütün şumûlüyle tezâhür etmiştir.

Süleyman Efendi Hazretleri, hayatını Kurân öğretimine vakfetmiş, Kurânı bilen ve yaşayan öğrenciler yetiştirmiştir. Yetiştirdiği talebeleri itikadda ve amelde sünnîdirler. Amelde büyük ekseriyetle Hanefî mezhebine, itikadda İmam Mansur Matüridî Hazretleri'ne mensupturlar. Meşreben Nakşidirler. Süleyman Efendi, Nakşilîğin en büyük mümessili olan İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'ne bağlı ve onun yolunda irşada izinli bir mürşid-i kâmilü mükemmildir. Şu halde Süleymancılık diye Süleyman Efendi'nin icad ettiği ne bir mezheb, ne de bir tarikat mevcuttur.

Süleyman Efendi Hazretleri'nin faaliyet ve hizmetlerinden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:

Hayatının gayesi; unutulan sünnetleri ihyâ ve dîni tecdid, kaybolan İslâmî ilimleri Ehl-i sünnet vel-Cemâat tarz ve uslûbu üzere tâlim ve bidatlarla mücâdele olmuştur. Bütün talebelerini de Ehl-i Sünnet inancına eksiksiz bağlı olarak yetiştirmiştir. Okuttuğu ve Nesefî adlı metin kitaplarla İslam itikâdının temelini öğretirken Şerh-i Akâid ile de günümüzdeki ve tarihdeki sapık fırka ve mezhepleri talebelerine tanıtmış ve dalâlet fırkalarına düşmekten korumuştur. İnanç sapıklığı içerisinde bir tek talebesi yoktur.

Hz. Allah tarafından kendisine ihsan edilen, maddi ve mânevî tasarrufların neticesidir ki eskiden 20-30 senede tahsil edilen ilimleri, 2 sene gibi çok kısa bir zamana sığdırarak; ilmin ve âlimin yok olmak üzere olduğu bir zamanda, yüzlerce, binlerce din âlimi yetiştirmiş ve vatan sathına yaymışdır. Kurân Kursları ve Talebe Yurtları açtırmış; okutup, okutturmak suretiyle mânevi susuzluktan ölmek üzere olan bir milletin âb-ı hayatı olarak imdadına yetişmiştir.

İslâmiyyeti tercüme kitaplardan öğretmek yerine, Osmanlı medreselerinin takip ettiği temel ders kitaplarından, orijinal ilim dili olan Arapçadan okutmuş ve öğretmiştir.

Kurân-ı Kerimi en kısa zamanda okumayı öğreten Elif Cüzü en mühim matbu' eseridir.

Cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyet içinde müslümanlığı yaşatmayı tercih etmiş ve Dışımız halk ile, içimiz Hak ile usûl ve esasını düstûr kabul etmiştir.

Dünya hâdiselerini yakından takip eder. Her sabah bir Yeni Sabah gazetesi aldırıp, dış politika yazarının yorumlarını ve önemli haberleri muntazaman okuttururlardı. Bu mevzûda İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'nin Zamanının gidişâtını bilmeyen ârif-i billah olamaz sözünü şiâr etti.

Günlük hâdiseleri ve dünyadaki müslümanların meselelerini yakından takip eder, yerine göre câmi kürsüsünden dile getirirdi. O devirde bir çok vâizler günlük hâdiseleri câmi kürsüsüne getirmeye cesaret edemezken; O, zaman zaman devlet adamlarını ikaz ederdi. 1956da Cezâyir Müslümanları Fransızlar'a karşı istiklâl mücâdelesi verirken, Türkiye hükümeti, Birleşmiş Milletlerde Fransızlar'ı desteklemişti. Bu icraatı isabetli bulmayan Süleyman Efendi, va'zlarında Cezâyirli kardeşlerimize hiç olmazsa duâ edelim” dediği için defalarca ifade vermek zorunda kalmıştı.

Dinî neşriyata ehemmiyet vermiş, Necip Fazıl'a Büyük Doğu mecmuasını çıkarmasında mânevi teşvikleri yanında, maddî yardımları da büyüktür. Hatta mevcut bir tek evini sattı ve mecmuaların yayınlanmasında harcadı.

Türkiyede Mason ve Siyonizm tehlikesine karşı milletimizi uyarıcı eserler neşreden Cevat Rıfat Atilhan&ın hizmetlerine en büyük yardımı Süleyman Efendi yaptı. Onun kitaplarını tavsiye etmiş ve yaymıştır. Kezâ o günün şartlarında İslâm mefkûresinden yana neşredilen her eser ve mecmua onun tarafından az veya çok desteklenmiştir: Abdurrahim Zapsu merhumun Ehl-i Sünnet mecmuasından, Sinan Omur'un Hür Adam& mecmuasına kadar

Zamanının, ilim ve irfanda temâyüz eden dersiâm ve ilim adamlarına, talebelerini gönderir; talebelerini onların imtihan etmelerini, din ilimlerinin yeniden ihyâ edilmekte olduğunu görerek sevinmelerini arzu ederdi. Nitekim dersiâmlardan Ali Haydar Efendi ve Hasan Basri Çantay gibi pek çok zevâta, bu vesile ile talebelerini göndermiştir.

Said Nursi Efendi ile haberleşmiş ve Onu hizmetlerinden haberdâr etmiştir. Said Nursi Efendide Onun hizmetlerini takdirle karşılamış ve şöyle demiştir: Bizim bugün başlıca vazifemiz; imanı muhâfazaya çalışmaktır. Bunu yapıyoruz. Biz tedris yapmıyoruz. İslamın esâsı, maddî ve mânevî kurtuluşun kaynağı olan Kurânı Kerimin okutulup, öğretilmesi ve yalnız Türkiyeye değil, bu yolla bütün dünyaya yayılması işini, biraderim Süleyman Efendi ve onun tesis eylediği Kurân Kursları yapıyor. Hem de çok kısa zamanda yapıyorlar. Eskiden 10-15 senede öğrenilen İslamî ilimleri, şimdi Kurân Kursları 1-2 sene içinde öğretiyor. Âlim yetiştiriyorlar, fakîh yetiştiriyorlar, müfessir yetiştiriyorlar. Bu hal bir mucize-i Kurâniyyedir.

Türkiyede İmam-ı Rabbanî Hazretlerini tanıtmıştır. Onun, Kurân ve hadîs-i şerîflerden sonra en muteber kitab olan Mektûbat isimli eseri, ilk defa iki cilt halinde Süleyman Efendi Hazretleri'nin talebeleri tarafından bastırılmıştır.

Tarikatı, sadece hoş sohbet vasıtası haline getiren son devrin tembelliğini yıkmış, onu kitleleri harekete geçiren heyecan vasıtası kılmıştır.

Kerâmete asla itibar etmemiş, kerâmet izhârından kaçındığı gibi talebelerine de aynı yolu tavsiye etmiş, En büyük kerâmet, insanlara hak yolu telkin etmektir buyurmuştur.

Öşür farizasını Türkiye de yeniden ihyâ için çalışmıştır.  
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 27 Ekim 2008, 20:35:41



VEFATI

Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.)'nin, ?bir ömür boyu devam eden çileli ve yorucu mücâdelesinin nihayetine doğru? öteden beri muztar bulundukları şeker hastalığı ağırlaştı ve kanlarında yükselen şeker, bütün gayretlere rağmen düşürülemedi. Ve 16 Eylül 1959 Çarşamba günü, İstanbul Kısıklıdaki hâne-i seâdetlerinde Rahmet-i Rahmâna kavuştu.

O büyük zâtın dirisine tahammül edemeyenler, ölüsüne de tahammül edememiş, cenazesinin daha önce resmi müsâade alındığı halde, Fâtih Câmii avlusuna defnine mâni olmuşlardı. Karacaahmet mezarlığında, polisin kazacağı bir kabre defnedeceksiniz denilerek en tabii hakkı olan Fâtih Câmii hazînesine defni, gayr-ı kanuni şekilde engellenmiş ve cenazenin Üsküdardan Avrupa yakasına geçmesine mâni olunmuştu. Naşı Altunizade Câmiinin musalla taşında saatlerce bekletilmiş, Fatihe defnedilmesi için yapılan teşebbüsler fayda vermemiş, cenaze namazı orada kılınarak, Karacaahmet Mezarlığına defnedilmiştir.

O, vazifesini tamamiyle ve kemâliyle ifa etmenin huzûru içinde Refîk-ı Alâya kavuşurken, Allah (c.c) ve Resûlü yolunda, ilâyı kelimetullah uğrunda, hizmet etmek üzere binlerce bağlılarını bırakarak ayrılıyordu.
Cehd, çile, ilim, irfan, feyz, bereket ve muvaffakiyetlerle dolu 72 yıllık dünya hayatına veda ederken, geride; yüce İslâm ve imân davasına pazarlıksız, sarsılmaz bir imân ve idealle bağlı yetişkin bir kadro bırakıyordu.

O, bu hali ile Sevgili Peygamberimizin Vefat edenlerden; sadaka-i câriye sahipleri, ilminden istifade edilen âlimler ve sâlih evlat bırakanların dünya ile ilgileri kesilmez meâlindeki peygamber müjdesine hakkıyla mazhar olmuş, bahtiyar ve muhterem bir zâttır. Çünkü O, az veya çok mâlik bulunduğu malını öğrencileri için harcamış, sahip bulunduğu ilmini onlara aktarmak için karakol karakol dolaşıp çile çekmeyi, muhakeme olunmayı, tabutluklarda ve zindanlarda çürümeyi göze almış& hâsılı hayatını hiçe sayarak bütün ömrünü Kurân davasına hasretmiş, emsâline çok az rastlanan âlim, ârif, fâdıl bir mürşidi kamil ve mükemmel idi.  
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: begonya - 30 Kasım 2008, 10:36:56
slm yunushan kardeşim yazı yazarak bugün beni duygulandırdın üstad süleyman hilmitunahan hazretleri k.sırrahu Allahım ondan razı oldu bizide onun feyzinden bereketinden istifade denleerden eyle yarabbi karşımıza Allah dostlarını çıkar yarabbi bizi birbirimize kaynaştır yarabbi bu davya hizmet edenleri mahçup etme yararbbi bizi cennetine dahil eyle yarabbim yunushan kardeşim  nerde oturuyorsun görevin nedir kısca anlatırsan tanışmak isterim bütün sevapları aldın bugün Allah razı olsunsğlıcakla kal
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: Asilzade - 30 Kasım 2008, 10:47:16
You are not allowed to view links. Register or Login
slm yunushan kardeşim yazı yazarak bugün beni duygulandırdın üstad süleyman hilmitunahan hazretleri k.sırrahu Allahım ondan razı oldu bizide onun feyzinden bereketinden istifade denleerden eyle yarabbi karşımıza Allah dostlarını çıkar yarabbi bizi birbirimize kaynaştır yarabbi bu davya hizmet edenleri mahçup etme yararbbi bizi cennetine dahil eyle yarabbim yunushan kardeşim  nerde oturuyorsun görevin nedir kısca anlatırsan tanışmak isterim bütün sevapları aldın bugün Allah razı olsunsğlıcakla kal
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: Halime - 30 Kasım 2008, 12:36:36
You are not allowed to view links. Register or Login
slm yunushan kardeşim yazı yazarak bugün beni duygulandırdın üstad süleyman hilmitunahan hazretleri k.sırrahu Allahım ondan razı oldu bizide onun feyzinden bereketinden istifade denleerden eyle yarabbi karşımıza Allah dostlarını çıkar yarabbi bizi birbirimize kaynaştır yarabbi bu davya hizmet edenleri mahçup etme yararbbi bizi cennetine dahil eyle yarabbim yunushan kardeşim  nerde oturuyorsun görevin nedir kısca anlatırsan tanışmak isterim bütün sevapları aldın bugün Allah razı olsunsğlıcakla kal


amin amin  inşAllah   duuaa
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: hataylı - 23 Aralık 2008, 23:17:03
ellerine ve yüreğine sağlık kardeşim.üstazımızın hayatını paylaştığına çok memnun oldum.Allahım bizleride üstazımızın yolundan gidip insanlara faydalı olabilmeyi nasip etsin.....görüşmek üzere.saygılar..
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: Gelincik - 24 Aralık 2008, 08:41:31
 tşkk 103 hocam Allah bize habibine ümmet üstazımıza evlat olmayı nasib etsin.  dduuaa (+)
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 02 Ocak 2009, 21:08:44
Üstad N. Fazil Onun hakkinda söyle yazmistir.
Kendini bir dava'ya vakfetmis ve onun durumunda hayat ve faaliyet kabul etmemis olmanin tam misali...Böyle oldugu icinde tesir ve sirayet kabiliyeti pek büyüktür...
Davasina o kadar bagli ve o dava icinde o türlü fani ve müstehlek (harcanmis) halde ki, bana defalarca sahis ve nefs kaygisinin kendisinde sifira indigini söyle ifade eder... (http://www.uyanangenclik.com):

"DAVA MUVAFFAK OLSUN DA ISTERSE BIZIM YERIMIZ CAMININ PABUCLUGU OLSUN!...

71 yillik ömrü boyunca Ümmet-i Muhammedin kurtulusu icin mücadele vermis bir Mürsid-i Kamil.
Maddi ve Manevi mücadelesi, Kitabimiz Kur'ani Kerim'i basta olmak üzre, Islami ilimlerin yayilmasina vesile olmustur.
Ehl-i Sünnet'i tavizsiz müdafa eder, evlatlarini da bu yol üzere yetistirir ve onlari fitne ve fesat'a karsi,
ilmi mücadele ile vazifelendirirdi.

Talebelerin'i kendi öz evladi gibi sever ve onlardan bir Baba sefkatini hic bir zaman eksik etmez idi...
Bunun icindirki istisnasiz bütün talebelerine EVLATLARIM diye hitap ederdi.
Onları memleketin dört bir yanina, Dini hizmet icin gönderir,
onlarin hizmet haberlerini aldiginda ziyadesi ile memnun olur ve Islami hizmetlerin inkisafi icin dua ederdi.
Kendisinin tek gayesi Islam davasina hizmet oldugu icin,
yorulduklarinda, yine HIZMET ederek dinlenirlerdi.

Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.)
Allah c.c. sefaatlerine nail eylesin...
Cenabi Allah'a layik bir kul, Rasulü Efendimiz (s.a.v.)'e layik bir ümmet,
Büyüklerimiz'e hakiki evlat olabilmeyi, gösterdigi istikamette yürümeyi nasip eylesin..[/color]
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: yunushan - 02 Ocak 2009, 21:12:08
Bir gün evinden alınarak 1. şubenin meşhur işkence merkezine konarak,
dostlarıyla beraber üç gün süreyle işkenceye maruz bırakılır.

1939’da bu tutukluluk dönemi belirli periyotlarla devam eder. Nitekim 1957 yılında siyasi mülahazayı da dikkate alarak dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik tarafından düzmece bir mazeretle tekrar tutuklanması için karar verilir. Damadı Kemal Kaçar’ın da siyasetle meşgul olması, hakkında yapılacak suçlamalarda belirleyici olur.

Kütahya Emniyet Müdürlüğü’ndeki bol küfürlü ve işkenceli dramı, bayılmasıyla da sona ermez. Ayıltılıp tekrar aynı küfür ve işkence devam eder.

Süleyman Efendi’nin bütün bu çileler içinde en mühim faaliyeti Kur’an okutmak ve kurs açmak olmuştur. Bu halini her tutuklanmasında kendilerine şu şekilde ifade etmiştir. “Bu faaliyetim sadece müslüman çocuklarının dinlerini ve Kur’an’larını öğrenme hedefine yöneliktir. Devletin kanunlarına ve idaresine karşı bir maksadım yoktur.” demesine rağmen ölünceye değin hiç rahat bırakmamışlardır.
Onlar ki, bizim değil yapmamız, hayal ettiğimiz mücadeleyi gerçekleştirmiştir. Öyle ki, Kur’an okutmasına müsaade edilmeyen Süleyman Efendi, tren vagonlarında, yolcu gibi binerek talebe okutmuştur. Bütün bunlar az fedakarlık değil... (http://www.uyanangenclik.com)

- Hayatını Kur’an eğitimine vakfetmiş, Kur’an’ı bilen ve yaşayan öğrenciler yetiştirmeye gayret etmiştir.

- Ehl-i Sünnet yoluna bağlı olup yeni bir mezhep kurma çabası gütmemiştir.

- Süleymancılık diye bir tarikat yoktur. Kendisi İmam Rabbani’ye bağlı Nakşî bir tarikat mensubuydu

Rabbim şefaatlerini nasip etsin inşAllah(c.c.)...

RUHİ İÇİN BİR FATİHA-İ ŞERİF ÜÇ İHLAS OKUYALIM LÜTFEN...


(http://www.suleymanefendi.com/foto.gif)
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: elif - 11 Ocak 2009, 22:08:35
 aarroo RUHİ İÇİN BİR FATİHA-İ ŞERİF ÜÇ İHLAS OKUYALIM LÜTFEN...


 103 emeği geçen herkesten Allah razı olsun  gll
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: insanlar_alemi - 18 Ocak 2009, 18:30:15
 103 aarroo duuaa
Başlık: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
Gönderen: Hizmet - 21 Ocak 2009, 15:58:41
Bizim yolumuz, imân, İslâm ve Ahlak-ı Muhammediye’yi aşılamaktan ibarettir.

Rabbim şefaatlerini nasip etsin inşAllah(c.c.)...