[b]Önce mütearifeler:
1. Din insan içindir.
2. Dolayısıyla, tüm dini emir ve yasaklar ALLAH’ın değil, insanın çıkarı içindir.
3. İşte bu yüzden, tüm dini emir ve yasaklar uygulanırken, onu uygulayan insanın bundan elde ettiği çıkarı iyi bilmesi gerekir. Bu çıkarı bilerek emre uymak, insanı “tatmin eder” ve imanı “sorumluluk bilincine” dönüştürür.
4. Bunun için de ilahi mesajı ve buyrukları maksadını gözeterek okumak şarttır. Çünkü ALLAH amaçsız düzenleme yapmaz, hikmetsiz iş buyurmaz.
Peki tesettür emrinin maksadı nedir?
Bu sorunun cevabını verebilmek için tesettürü emreden ayet olan Ahzab 59. ayetin devamındaki “onların tanınmaları için en uygun olun budur” ibaresi üzerinde yoğunlaşmak şart. Burada altı çizilen kadın kimliğinin hicab yönü ilk saldırıya uğrayan noktadır.
Aslında “hicab” sorunun anahtar kavramı. Hicabı “baş örtüsüne” indirgemek yanlış bir kere. Bizde böyle bir şey var. Hatta hicabı baş değil beden örtüsüne indirgemek. Kur’an’ın yaklaşımına kıyasla yanlış bir anlamadır. Çünkü Kur’an takva örtüsünü ön plana çıkarıyor. “Takva elbisesi, işte budur en önemlisi!” (7.26) Yani, bedenin tesettürü takva örtüsünden, yüreğin ve zihnin tesettüründen ayrı değerlendirilmemelidir.
Hicab; kimlik ve kişiliği öne çıkarmak için
Öncelikle, Kur’an’ın böyle bir bütüncül bakış açısı olduğunu görmekteyiz. Bedenin tesettürünü, zihnin ve kalbin tesettüründen ayrı düşündüğümüz zaman Kur’an’ın bütüncül bakış açısını parçalamış oluruz. Ahzab 59’da geçen ‘li yu’rafne’ (tanınmaları için), bu tek kelime, Arap dilinde, kendi içinde tamamlanmış bir cümledir. Bu tanınmaları için bir gerekçedir. Yani ‘Bu emri niçin verdin Ya Rabbi?’ diyene bir cevaptır. Cevapta iki gerekçe var, iffetli olarak kalmaları ve tanınmaları için. Ama asıl vurgu yapılması gereken kavram, bu ‘tanınmak’ kavramıdır, “li yu’rafne.”
Bu kavramın kök kelimesi ‘arafe’dir. ‘Arafe’ anlam alanı ile düşündüğümüzde “maruf, arif, tarif, marifet” kavramları karşımıza çıkar. Bu hem bir bilince tekabül eder, hem de bir kimliğe tekabül eder. Dolayısıyla buradaki tanınmak sıradan bir “görünce ayrımsamak, fark etmek” değildir. Buradaki tanınmak, çok daha derin ve kendi bağlamı içerisinde sıradan basit bir ayrımsama, ayırdetmeden öte bir kimlik, bir kişilik, bir bilinç, bir şahsiyet vurgusudur.
Dolayısıyla bu ayet ve tesettürle ilgili diğer ayetlerdeki örtünme emrinin temelini kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek teşkil eder. Kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için tanınmak anlamı sıkıştırılmış (zipli) bir ifadedir ki, zaten Kur’an’ın dili sıkıştırılmış bir dildir. İcaz buna denir, Kur’an’ın icazını çözdüğümüzde doğal ve zorunlu biçimde o sıkıştırılmış ifadenin bize daha farklı bir kelime grubu ile yansıması şarttır. Yani aradaki boşlukları doldurmamız gerekir. Onun için “li yu’rafne” ibaresini açarak anlamaya çalışırsak, bu tamamen “kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek” anlamına gelir.
“Kişilik”le “dişilik” arasında kadın
Bu, tarihte kadına yapılmış en büyük ikramdır. İnsanların önüne çıkaracak bir erdemi, bir kimliği, bir kişiliği bulunmayan bir kadın ille de farkedilmek istiyorsa, insanlara “dişiliğini” gösterecektir; kişiliği yerine dişiliğini. Yani tesettürü emreden Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini teninin önüne koymak demektir.
Tesettür emri, ancak bu yaklaşımla doğru anlaşılabilir. Tesettüre karşı çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek kadını kimliksiz ve kişiliksiz yapmak isteyenler, onun teninden haksız kazanç sağlamak isteyen, onu metalaştıran, onu hep edilgen ve zevkine hitap eden bir nesne olarak görmek isteyenlerdir.
Neden böyle isterler? Dikkat ederseniz, kadını kimliksiz ve kişiliksiz görmek isteyenlerin hemen hemen tamamına yakını nefsine kul olmuş erkeklerdir. Neden? Çünkü kimliksiz bir kadının bedenini, estetiğini daha çabuk istismar edebilirler, örseleyebilirler, ondan yararlanabilirler. O sebeple kadının örtüsüne yönelik her düşmanlık, farkında olunsun ya da olunmasın, aslında kadının bedenini istismara açmak isteğinden başka bir şey değildir.
Sonuç: Modern kadın, dişiliği erkekler tarafından tepe tepe sömürülmek amacıyla kişiliği yok edilen kadındır. Eğer Müslüman kadın, tesettürü kişiliğin öne çıkarılması için dişiliğin örtülmesi olarak görmeyip, onu dişiliğini öne çıkarmanın bir aracı kılıyorsa, o tesettür tesettür değildir.
Ona “örtülü çıplak” derler.
Siz kendi değerlerinizi dalgaya alıyorsanız, sizi kim ciddiye alır?
Örtülüyken çıplak olmak mümkünmüdür? İlginçtir, bu soru İslâm'ın ilk dönemlerinden beri tartışılır olmuştur. Böyle bir vakıa olduğundan değil elbette. Peygamber Efendimizin bir hadislerinde fitne tezahürlerinden olan; "örtülüyken çıplak kadınlar" zümresini zikrettiğinden, hadis şârihleri de bu konuyu vuzûhata kavuşturmaya çalışmış, bu nasıl mümkün olacak, hem örtülü hem de çıplak? haberini ümmete bir uyarı da olması sebebiyle de tartışmışlardır.
Öncelikle bu garabeti haber veren hadisi şerifi zikredelim: Ebu Hureyra (r.a) Peygamber Efendimiz (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti : "Cehennem halkından iki sınıf var ki ben onları görmedim: 1) Yanlarında bulunan, sığır kuyruğu gibi kırbaç (cop)larla insanları döven bir topluluk, 2) Başları (saçları) deve hörgücü gibi olan, zarif ve cazibeli, giyinik oldukları halde çıplak kadınlar. Ki bunlar cennete giremeyecekleri gibi onun kokusunu bile alamayacaklardır. Oysa cennetin kokusu nice uzak mesafelerden alınır." [2]
Hadis şârihlerinin bu hadisi anlamlandırmada zorluk çekmeleri hadisi anlamlandıramadıkları manasına gelmez. Ancak, bu garabetin yani örtünme ve çıplaklığın aynı anda birarada olması tezatların birarada olması manasına geldiğinden şerhte zorlandıkları âşikârdır. Eğer Hadis şârihleri bizim gördüklerimizi görselerdi: "Ya rab! Habibine bahşettiğin bir mucize herkese âşikâr oldu. Giyinik ama çıplak kadınlar zümresi bu asırda olduğu kadar başka hiçbir asırda tezahür etmedi!" derlerdi. Söz Hadis şârihlerinden açılmışken onların mezkur hadis üzerine söylediklerinden bir nebze de olsa zikretmek sanırım yararlı olur: Örtülüyken açık olma hali genel olarak; bedeni yahut bedenin tenini hissettirecek tarzda şeffaf giyisilerle örtünmek [3], yahut kokular sürerek topluma çıkmak, kırıtarak yürümek, haramlara meyletmek vb. fitne tezahürleri tarzında anlaşılmıştır. [4]
Bu yorumlara, örtüyü bedene yapışacak, beden hatlarını belli edecek tarzda dar ya da pantlon giyinme, tesettürü; bedeni teşhir eden, zararlı okları –yabancı bakışı- celbeden bir araç kılma halleri de katılabilir. Benim öncelikle bu hadisten anladığım, "Hicab'ı hicapsızlaştırmak" alarmıdır. Kendisiyle röportaj yapan gazeteye, nargile içerken ve burnundan duman çıkarırken poz veren, toplum içinde elinde sıgarayla tafra atan, Tarkan'ın konserine gidip en ön safta: "Tarkan! Senin için çıldırıyorum!" çığırtkanlığı yapan tesettürlü acaba ne kadar kendinde? Ve ne kadar tesettürünün bilincinde? Bu tür görüntüler tesettürün, metafizik alemle ilişkisini nasıl koparacağının alametidir; sekülerleşmesidir.
Son Söz Takvâ, ALLAH Teala karşısında ruhun tüm samimiyetiyle saygı duruşudur. Amele yansıması da O'nun buyruklarını sevgi ve korku dengesinde eda etmektir. Kur'an'ı Kerim de şöyle buyurulmuştur: ALLAHü Teala o takvâ sâhiplerini sever. (Âl-i İmrân sûresi: 76) Zira, ALLAH'a itaatin ve butün güzel davranışların temelidir takvâ. Takvâsız tesettür vakarsızdır; işte bu nokta, tesettür özelinde ibâdet ve geleneğin ayrıştığı noktadır.
Tesettürden takvâ çalınmak isteniyor; yani tesettürün ruhu isteniyor; sözün özü, tesettür katledilmek isteniyor. Bu cinâyete dur diyelim. Suskunluğumuzla, tepkisizliğimizle bu cinâyete ortak olmayalım. Tesettürü, üniversite kapısandaki yasakcı zihniyet ruhsuzlaştıramaz. Tesettürü ancak bizim duyarsızlığımız ruhsuzlaştırır, ahlâksızlaştırır. O zaman üniversite kapısında ki yasakcı zihniyet ruhsuzlaştırılmız tesettüre geçit verir. Şu bilinmelidir ki, yasak birkaç metrelik kumaş parçasına değildir, yasak o kumaşta ki ruhadır; ahlâkadır; özedir. Davetkâr bir bakış İslâm'da nasıl reddedilmişse, davetkâr bir tesettürün de reddedileceği izahtan varestir. Tesettür herşeyden önce ruhsal bir edeptir; bu onun bedensel bir edep olduğunun inkarı değil bilakis gerekçesidir. Nur Suresi'ne iman etmiş bir tesettür bu edebi en güzel şekil de temsil edecektir!
Mustafa İSLAMOĞLU[/b]
|