Gülay Öztürk yazıları

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #90 : 23 Aralık 2009, 23:07:30 »
[b]Artık hayatımızın içine yerleşmiş, neredeyse aşina olur hale geldiğimiz,
toplumsal yaralarımızdan birtanesini bahsedeceğiz bu yazımızda. Kadının
reklam unsuru olması.

Bunun maddi-manevi, müsbet menfi doğurduğu sonuçlar var değil mi?

Yol açtığı
gayri ahlaki vaziyetler, görüntüler hayâ perdelerimizi zedelemeyi,
yıpratmayı düstur edinmiş hayasız, edebden yoksun insanların emellerini
özgürce gerçekleştirmeye çalışmaları.

Bunu somutlaştıracak olursak,
etrafımıza bir bakalım- İster istemez gözlerimizi ilk etapta alamadığımız
zina teşvikçileri kadınlarımı-zın, gayri ahlaki resimlerinin yer aldığı
bilbordlar...

Mağazalarda, marketlerde hemen hemen hayatımızın her merciinde
görmek mümkün onları.

Ve biz “hiçbir şey yapamıyoruz, elimizden hiçbir şey
gelmiyor” sözünün ardına sığınmışız, gizlenmişiz, kendimizi tatmin ediyoruz
galiba.

Biliyorum, her müslümanın gönlünde bir yara, bir ızdırap
yıllardır... Ama bir türlü engel olunamadı nedense.

Her geçen gün bilmem farkında mıyız, tesettür hususunda zaafların arttığına,
modernleşme adı altında türban ihlâline şahit oluyoruz.

Yıllar önce hiç
rastlamadığımız veya bu tesettür şekli diyemeyeceğimiz elbiseler, eşarp
modelleri bizlere gayet normal (!) gelmeye başladı.

Ya da artık aşina olduk.

Her sene yeni icatlar karşımıza çıkıyor. Bunlarda en büyük mesuliyeti
defileler düzenleyerek tesettür giyimine ticari noktadan yaklaşan bazı büyük
firmalara yüklemek bizi biraz hafifletecektir. Umarım sizleri de...

Günümüz insanı birçok dış tesirin hücumu altında. Medya, çevre ve nefsinin
taarruzları karşısında, sağlam bir kalp yapısı yoksa, inandığı değerlerin
yara alması kaçınılmaz oluyor.

Kalpte başlıyor, sonra hastalık haline
geliyor, dışına da tesir ediyor. Ve “ne yapalım, zamanımız bunu
gerektiriyor” sözünün ardına sığınarak İslam’ın emirleri ihlal ediliyor. Şu
sınırı iyi çizmek gerekiyor.

İslam’ın tesettür emrini yalnızca şekil ve
renkten ibaret olarak anlayıp uygulamak da yanlış. Zira İslam genel
öl-çüleri belirlemekle birlikte bunun tatbikatını, genel ölçülerini ihmal
etmeden yapmak gerektiğini bildiriyor.

Yani iklim şartlarının, kültürlerin
ve coğrafi şartların toplumların kıyafetlerine yansıması da kaçınılmazdır.

Sözü fazla uzatmadan mesajımızın gerekli yerlere, gönüllere ulaşmasını ümit
ediyoruz.

Asıl olan Rabbimizin sınırlarının titizlikle korunmasıdır...

Gülay Öztürk[/b]

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #91 : 23 Aralık 2009, 23:08:05 »
[b]Namazı tefekkür, ihlas ve kalbin Allah’a yönelişini sağlayarak tam bir huşu
ile kılmak gerekir.

Peygamber (Selamün Aleyküm.a) Ebuzer’e hitaben şöyle buyurmuştur:

“Tefekkür ile kılınan iki rekatlık kısa bir namaz, teveccüh ve ilgi olmadan
bir gece boyunca kılınan namazdan daha iyidir.”(29)

İmam Sadık (Aleyküm Selam) da şöyle buyuruyor:

“Namaza başladığında huşu içinde olmaya çalış ve namaza gönül ver. Allah
Teala buyuruyor ki: “Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”(30)

Hz Ali de buyurmuştur ki:

“Namazda bezginlik ve uykulu halinde olmayın; Kul, namazına gönül verdiği
ölçüde namazından faydalanır.”(31)

Yine buyurmuştur ki:

“İnsan namazda huşu içinde olmalıdır; eğer insan namazda huşu içinde olursa
onun azaları da huşu içinde olur ve boşuna onları oynatmaz.”(32)

Peygamber ve Ehl-i Beyt İmamları tam bir huşu ve Allah’a yönelişle namaz
kılıyorlardı. O mukaddes zatlar, farz namazların yanı sıra sünnet
namazlarını da sürekli yerine getiriyorlardı. Allah Kuran-ı Kerim’de
Peygamber(Selamün Aleyküm.a)’e gece namazını kılmasını emrederek şöyle
buyurmaktadır:

“Geceleri sana farzlardan fazla bir ibadet olarak, namaz için kalk; umulur
ki Allah seni beğenilen bir makama çıkarır.(33)

Peygamber (Selamün Aleyküm.a) Ebuzer’e şöyle buyurmuştur:

“Allah namazı benim gözümün nuru kılmıştır. Aç olana yemeği ve susamış
birine suyu sevdirdiği gibi, namazı da bana sevdirmiştir. Aç biri yemek
yiyince doyar ve susamış olan su içince susamışlığı gider; ama ben namazdan
doymam.”(34)[/b]

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #92 : 23 Aralık 2009, 23:09:22 »
[b]Eğer kalbindeki Allah sevgisini öldürmek ve onu Allah'tan korkmaz bir insan
haline getirmek istemiyorsanız çocuklarınızı Allah'la korkutmaktan sakının.

Anne-babaların, bağımsız ve kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeye
özenen çocuklarını terbiye etmek için, ''Anne sözü dinlemeyeni Allah taş
yapar. Yemeğini tabağında bırakanı cehennemde yakar. Kötü laf söyleyeni
dilsiz yapar.'' gibi uyarılarla Allah'la korkutması yanlıştır.

Kimi
ailelerde çocuğun vicdanî gelişmesi anne ve babanın örnek davranışlarıyla
değil, Allah korkusu ve dinî baskılarla sağlanmaya çalışılmakta ve Allah'ın,
yapılan her hatayı günah defterine yazdığından ve ahirette çekeceği
işkencelerden bahsedilerek çocuk sindirilmektedir.

Bu yola sık sık
başvurulacak olursa çocuk kendisini suçlu görecek, aynı zamanda Allah'a
karşı, korkuyla karışık bir öfke de geliştirecek, belki de Allah'tan nefret
edecektir.

‘SENİ ALLAH SEVİYOR’ DEYİN

Araştırmalar sonucunda çocukların iki yaşından itibaren din ile
karşılaştığı, üç-dört yaşından sonra "nasıl/neden?" sorularıyla her şeyin
aslını ve bu arada yaratıcı gücün mahiyetini araştırdığı ortaya çıkmıştır.

Çocuklara Allah'ı anlatırken Allah'ın onu sevdiği ifade edilmeli ve Allah
sevgisi üzerinde durulmalıdır. Annelerin çocukları Allah'la korkutmaları
çocukların ruh sağlığı açısından zararlıdır.

  Çocuğa öncelikli olarak Allah'ı
cezalandıran, azap veren biri olarak tanıtmak, İslam'a terstir. Bir diğer
yanlış ise çocuğun, ''Allah baba kızar, seni cezalandırır.'' ifadesidir. Bu
ifade tarzı Hristiyan teslis inancının bir taklididir ve yanlıştır.

İŞTE AİLELERE KÖTÜ ÖRNEKLER

Bir gün bir baba, üç-dört yaşlarındaki kızına, dinî konularda bilgi vermek
ister. En çok her şeyi yaratan Allah'ı; sonra da bize iyi ve güzel davranış
şekillerini öğreten Peygamberimizi sevmemiz gerektiğini söyleyince çocuk,
''Ben Peygamber'i Allah'tan daha çok seviyorum.'' der.

Babası şaşkınlıkta
sebebini sorunca; ''Annem bana, 'Allah yalan söyleyeni cehennemde yakar.''
dedi. Allah'ın cehennemi varmış, Peygamberin cehennemi olmadığı için ben onu
daha seviyorum.'' cevabını verir.

Altı yaşlarında bir erkek çocuğu yaramazlık yaptığı zaman devamlı, ''Allah
seni sevmez, cehennemde yakar.'' telkinleriyle vazgeçirilmeye
çalışılmaktadır.

Bir sabah kahvaltısında çocuk birdenbire, ''Baba, bizim
köyde de Allah var mı?'' diye sorar. Çocuğun bu sorusunu merak eden babası,
''Oğlum Allah her yerde vardır; ama niçin soruyorsun?'' deyince çocuk,
''Eğer orada Allah yoksa, oraya gidecektim de...'' cevabını verir.

islamı doğru bie şekilde yaşayıp,çocuklarımızı de bu şekilde yetiştirmek

dileği ile Allaha emanet olun...

Gülay Öztürk[/b]

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #93 : 23 Aralık 2009, 23:11:09 »
[b]Bir çoğumuz "iyi insanlar iyi atlara binip gittiler "diyoruz..
Böylece örnek insanlar olan haşretimizi ifade ediyoruz..
ama karamsar değiliz..Güzel insanlar var, her zanan olacaktır..

Müslüman için örnek Şahsiyet Peygamberimizdir..(sallallahu aleyhi ve sellem)
Hayatlarıyla,çeşitli yönleriyle,eşsiz ahlakıyla,O'na benzemeye,O'ndan ilham
almayı çalışıyoruz...

Çeşitli Kaynaklardan faydalanarak,öğrendiğimiz göre,Peygamberimiz ideal
insanın ve ideal müslümanın tarifi söyle veriyor...

"İdeal insan maddi-manevi bütün kirlerden uzak,nefret,kin,hased,bencilik,ve
şehvet gibi hastalıklara mücadele azmi içinde...


İslam isteğiyle yanıp-tutuşan,inandığı gibi yaşayan,yaşadıklarıyla da
başkalarına örnek olan bir kamil insanıdır...


Hakk'ın rızasına bağlanmış,sürekli ilerleyen,ve sürekli mesafelerle yol
kateden öyle bir iman insanıdır ki,Matlubuna ulaşacağı ana kadar hep
koşar...
Herkesi sinesini açar ve herkese şefkatle kuçaklar..

Allah'tan başka kimseden bir şey beklemez...
O,bir Hak aşığı ve Hak rızası sevdalısıdır..
O,dil ve eliyle din kardeşlerini zarar vermez,onları ayıplarını,kusurlarını
araştırmaz...
Daima acı de olsa Hakk'ı söyler..Allah için sever,Allah için ibadet eder ve
Allah yolunda şehitlik duygusu aşk gibi taşır..

Evet dostlar,dua edelim ki,bizim de kişiliklerimiz bu tarif içinde yerini
bulsun...

Selam ve dua ile...

Gülay Öztürk[/b]

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Gülay Öztürk yazıları
« Yanıtla #94 : 23 Aralık 2009, 23:11:53 »
[b]Müslüman davranışlarında hilim, rıfk ve lütufla hareket etmelidir.
Zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı olmalıdır.

Çünkü Rasulüllah (sallallahu
aleyhi ve sellem), Allah Teala’nın bu yüce sıfatlarıyla ahlaklanmış ve
Müslümanlara da aynı şekilde davranmalarını tavsiye etmiştir.

Hilm, Rıfk ve Lütuf, Allah Teala’nın sıfatlarındandır. Hilm, intikam almaya
gücü yettiği halde öfkeye sebeb olacak söz ve davranışlara kızmamak,
tahammül göstermektir.

Rıfk ve Lütuf ise işlerde zorluk göstermemek, bilakis
kolaylık göstermek, yumuşak söz söylemek, yumuşak davranmaktır. Birçok
ayet-i kerimede Allah Teala’nın Halim, Latif sıfata sahip olduğu beyan
edilmektedir.

“Allah, Gafur’dur, Halim’dir.” (Bakara /225, Maide /101)

“Allah her şeyi hakıyla bilir, hilm sahibidir.” (Hac /59)

“Allah kullarına lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O güçlüdür. İzzet
sahibidir.” (Şûra /19)

Yüce onderimiz s.a.v.
“Kolaylaştırınız, zorluk çıkarmayınız.” (Buhari) buyurmuştur. Bir başka
hadis-i şerifte de; “Allahu Teala iki sıfattan çok hoşlanır: Biri hilm,
diğeri de ataklık etmemek (yani herhangi bir hoşlanılmayan bir söz veya
davranışıyla karşılaşınca kızıp öfkelenmemek).”

Rasulüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in bu hususta bir mesajı da şöyledir.
“Her kim kuvvet ve kudret sahibi olmasına rağmen hiddetini yenerse, Hak
Teala kıyamet günü onu huzuruna çağırıp hususi lisanına müstahak kılar.”

Gülay Öztürk[/b]