Osmanlıca-Türkçe Sözlük

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #35 : 19 Ocak 2010, 11:48:55 »
[b] istînâf (A) [ استيناف ] üst mahkemeye başvurarak alt mahkemenin kararının
feshini isteme
istinbât (A) [ استنباط ] anlam çıkarma, hüküm çıkarma
istinkâf (A) [ استنکاف ] çekimserlik
istinkâf etmek çekimser kalmak
istinşâk (A) [ استنشاق ] buruna su çekme
istintâk (A) [ استنطاق ] sorgulama
istintâk etmek sorgulamak, sorguya çekmek
istirâhat (A) [ استراحت ] dinlenme
istirâhat etmek dinlenmek
istirâk-ı sem’ etmek kulak misafiri olmak
istirdâd (A) [ استرداد ] geri isteme, geri alma
istirdâd edilmek geri alınmak
istirdâd etmek geri almak
istirhâm (A) [ استرحام ] rica etme, yalvararak isteme
istirhâm etmek rica etmek, yalvararak istemek
istirhamkâr (A-F) [ استرحامکار ] yalvarırcasına
istirkab etmek çekememek
istiskâ (A) [ 1 [ استسقا yağmur duasına çıkma 2vücutta su toplanması
istiskâl (A) [ استثقال ] hoş karşılamama, yüz vermeme
istisnâ (A) [ استثنا ] kural dışı
istisnâ’î (A) [ استثنائی ] kural dışı
istişâre (A) [ استشاره ] danışma
istişâre etmek danışmak
istişhâd (A) [ 1 [ استشهاد kanıt gösterme 2örnek verme
istişhâd yapmak örnek vermek
istitâat (A) [ استطاعت ] güç
istitâr (A) [ استتار ] örtünme
istitrâden (A) [ استطرادا ] sırası gelmişken
istivâ (A) [ 1 [ استوا eşitlik 2düzlük
istiz’âf (A) [ استضعاف ] zayıf düşürme, zayıf görme
istîzâh (A) [ استيضاح ] gensoru
istîzân (A) [ استيذان ] izin isteme
isyân (A) [ عصيان ] başkaldırı

îş (A) [ 1 [ عيش yaşama 2eğlenme, gününü gün etme
iş’âr (A) [ اشعار ] bildirme, gösterme
işâa (A) [ اشاعه ] duyurma, yayma
işârât (A) [ اشارات ] işaretler
işâret (A) [ 1 [ اشارت gösterme 2alamet 3iz
işâreten (A) [ اشارة ] işaret ederek
işbâ’ (A) [ 1 [ اشباع doyurma doldurma
işgâl (A) [ 1 [ اشغال meşgul etme 2ele geçirme
işgal etmek 1meşgul etmek 2ele geçirmek
işhâd (A) [ اشهاد ] tanık getirme
işkence (F) [ اشکنجه ] acı verme, eziyet etme
işmi’zâz (A) [ 1 [ اشمئزاز surat ekşitme 2ürperme
işrâk (A) [ 1 [ اشراق doğma 2aydınlatma
işrâkî (A) [ اشراقی ] Pisagorcu
işret (A) [ 1 [ عشرت içki 2içki alemi
işrîn (A) [ عشرین ] yirmi
iştiâl (A) [ اشتعال ] alevlenme, yalazlanma, parlama, tutuşma
iştibâh (A) [ اشتباه ] kuşkuya düşme
iştigâl (A) [ اشتغال ] uğraşı
iştigâl etmek uğraşmak, meşgul olmak
iştihâ (A) [ اشتها ] iştah
iştihâengîz (A) [ اشتها انگيز ] iştah açıcı, iştah verici
iştihâr (A) [ اشتهار ] meşhur olma
iştihâr etmek meşhur olmak
iştikâk (A) [ اشتقاق ] türeme
iştimâl (A) [ اشتمال ] kapsama
iştirâ (A) [ اشترا ] satın alma
iştirâ etmek satın almak
iştirâk (A) [ 1 [ اشتراک katılım 2ortaklık
iştirâkiyye (A) [ اشتراکيه ] komünizm
iştiyâk (A) [ اشتياق ] şevklenme, şevk duyma
îşü nûş etmek yiyip içmek, gününü gün etmek
işve (A) [ عشوه ] cilve, naz, eda
işvebâz (A-F) [ عشوه باز ] işveli
işveger (A-F) [ عشوه گر ] işveli
işvekâr (A-F) [ عشوه کار ] işveli, şivekâr

it’âm (A) [ اطعام ] doyurma, yemek verme
itâat (A) [ اطاعت ] uyma, boyun eğme
itâat etmek uymak, boyun eğmek
itâb (A) [ عتاب ] azarlama, paylama, çıkışma
itâle (A) [ اطاله ] uzatma
itbâ (A) [ اتباع ] tabi kılma
itfâ (A) [ اطفا ] söndürme
itfâ etmek söndürmek
itfâiyye (A) [ اطفائيه ] yangın söndürme teşkilatı
ithâf (A) [ 1 [ اتحاف hediye etme 2eser sahibinin eserini birine veya bir
kuruluşa manen hediye etmesi
ithâm (A) [ اتهام ] suçlama, töhmet altında bırakma
itham etmek suçlamak
itibâr (A) [ اعتبار ] saygınlık
itibar etmek 1değerlendirmek, dikkate almak
itibâren (A) [ اعتبارا ] –den beri
itibârî (A) [ 1 [ اعتباری göz kararı 2var sayılan
itibariyle (A-T) bakımından
itidâl (A) [ اعتدال ] denge, ölçülü olma
itikâd (A) [ اعتقاد ] inanç
itikâd etmek inanmak
itikâdât (A) [ اعتقادات ] inançlar
itikadiyât (A) [ اعتقادیات ] inançla ilgili şeyler
itikadperverlik (A-F-T) inanç besleme
itilâf (A) [ 1 [ ائتلاف uzlaşma, görüş birliğine varma 2alışma
itilafkâr (A-F) [ ائتلافکار ] uzlaştırıcı, birleştirici
itimâd (A) [ اعتماد ] güven
itimâd edilmek güvenilmek
itimâd etmek güvenmek
itimâden (A) [ اعتمادا ] güvenerek
itimâdnâme (A-F) [ اعتمادنامه ] güven mektubu
itinâ (A) [ اعتنا ] özen
itinâ edilmek özen gösterilmek
itinâ etmek özen göstermek
itinakâr (A-F) [ اعتناکار ] özen gösteren, itinalı
itirâf (A) [ 1 [ اعتراف sakladığı şeyi söyleme 2hakkın verme
itisâf (A) [ اعتساف ] yolsuzluk
itiyâd (A) [ اعتياد ] alışkanlık
itiyâd kesb etmek alışkanlık kazanmak
itizâm -ı mâ lâ yelzem [ التزام ما لا یلزم ] abesle iştigal etmek
itkân (A) [ 1 [ اتقان emin olma 2sağlamlaştırma
itlâf (A) [ اتلاف ] öldürme, telef etme, ortadan kaldırma
itmâm (A) [ اتمام ] tamamlama, bitirme
itmâm edilmek tamamlanmak, bitirilmek
itmâm etmek tamamlamak, bitirmek
itmînân (A) [ اطمينان ] emin olma, kendine güvenme
ittibâ (A) [ اتباع ] uyma, izleme
ittibâ etmek uymak, izlemek
ittibâen (A) [ اتباعا ] uyarak, izleyerek, ardından giderek
ittifâk (A) [ اتفاق ] birleşme
ittifâken (A) [ اتفاقا ] tesadüfen, rastgele
ittifâkî (A) [ اتفاقی ] tesadüfî
ittihâd (A) [ اتحاد ] birlik
ittihâd -ı islâm [ اتحاد اسلام ] panislamizm
ittihâm (A) [ اتهام ] töhmet altında kalma
ittihâz (A) [ 1 [ اتخاذ alma 2kabul etme 3kullanma 4değerlendirme
ittihâz edilmek 1alınmak 2kabul edilmek 3kullanılmak 4değerlendirilmek
ittihâz etmek 1almak 2kabul etmek 3kullanmak 4değerlendirmek
ittikâ (A) [ اتکا ] dayanma, yaslanma
ittikâ etmek dayanmak, yaslanmak
ittisâ (A) [ 1 [ اتساع genişlik 2genişleme
ittisâl (A) [ 1 [ اتصال birleşme, kavuşma 2bitişik
ityân (A) [ اتيان ] getirme

ivaz (A) [ عوض ] karşılık, bedel
ivazan (A) [ عوضا ] karşılığında, karşılık olarak

iyâbüzihâb (A) [ عياب و ذهاب ] gidiş geliş
iyâl (A) [ عيال ] hanım, eş
iyân (A) [ عيان ] açık, ayan beyan

iz’âc etmek rahatsız etmek
iz’âf (A) [ اضعاف ] zayıflatma
iz’ân (A) [ 1 [ اذعان kavrayış 2terbiye
iz’ân etmek akıl etmek
izâbe (A) [ اذابه ] eritme
izâe (A) [ اضائه ] aydınlatma
izâfe (A) [ اضافه ] ekleme
izâfet (A) [ 1 [ اضافت ilgi, bağ 2tamlama
izâfeten (A) [ اضافة ] ek olarak, yanı sıra
izâfî (A) [ اضافی ] göreceli
izâfiyyet (A) [ اضافيت ] görecelilik
îzâh (A) [ ایضاح ] açıklama
îzâh edilmek açıklanmak
îzâh etmek açıklamak
îzâhât (A) [ ایضاحات ] açıklamalar
îzâhât vermek açıklamada bulunmak, açıklama yapmak
îzâhen (A) [ ایضاحا ] açıklayarak
izâle (A) [ 1 [ ازاله yok etme 2giderme
izâle edilmek 1yok edilmek 2giderilmek
izâle etmek 1yok etmek 2gidermek
izâm (A) [ عظام ] büyükler, ulular
izâr (A) [ ازار ] peştemal
izâr (A) [ عذار ] yanak
izdihâm (A) [ ازدحام ] aşırı kalabalık, aşırı yığılma
izdivâc (A) [ ازدواج ] evlilik
izdiyâd (A) [ ازدیاد ] artış, çoğalma
îzed (F) [ ایزد ] Tanrı
izhâr (A) [ اظهار ] gösterme
izhâr etmek göstermek, belli etmek, açığa vurmak
izin (A) [ اذن ] izin
izkâr (A) [ اذکار ] zikretme, dile getirme, hatırlatma
izlâl (A) [ اذلال ] alçaltma
izmihlâl (A) [ اضمحلال ] yok olma
izn (A) [ اذن ] izin
izz (A) [ 1 [ عز değer 2yücelik
izzet (A) [ 1 [ عزت değer 2yücelik 3saygı

[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #36 : 19 Ocak 2010, 11:49:30 »
[b]-J-


jâj (F) [ ژاژ ] anlamsız söz, zırva
jâjhây (F) [ ژاژخای ] boşboğaz, zevzek
jâle (F) [ ژاله ] çiy, şebnem

jeng (F) [ ژنگ ] pas
jengâr (F) [ ژنگار ] pas
jerf (F) [ ژرف ] derin
jerfâ (F) [ ژرفا ] derinlik
jerfbîn (F) [ ژرف بين ] ayrıntılı düşünen, dikkatli

jinde (F) [ 1 [ ژنده yırtık, eski 2yamalı hırka
jindepûş (F) [ 1 [ ژنده پوش yamalı hırka giyen 2derviş
jiyân (F) [ 1 [ ژیان kükremiş 2kızgın
jülîde (F) [ ژوليده ] dağınık, karışık[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #37 : 19 Ocak 2010, 11:49:58 »
[b]-K-

ka’b (A) [ 1 [ کعب aşık kemiği 2tavla zarı 3küp
ka’r (A) [ 1 [ قعر derinlik 2çukur 3dip
kabâ (A) [ قبا ] cübbe
kabahat (A) [ قباحت ] suç, kusur
kabâih (A) [ قبائح ] suçlular, kabahatliler
kabâil (A) [ قبائل ] kâbileler
kabîh (A) [ قبيح ] çirkin, hoş olmayan
kâbil (A) [ 1 [ قابل mümkün 2yetenekli
kabîl (A) [ قبيل ] gibi, benzeri
kâbil olmak mümkün olmak, elvermek
kâbile (A) [ قابله ] ebe
kabîle (A) [ قبيله ] boy, kâbile
kâbil-i kıyas [ قابل قياس ] kıyaslanabilir, karşılaştırılabilir
kâbiliyet (A) [ قابليت ] yetenek
kâbiliyyât (A) [ قابليات ] yetenekler
kâbin (F) [ کابين ] mehir
kabir (A) [ قبر ] mezar
kabl (A) [ قبل ] önce
kablelmîlad (A) [ قبل الميلاد ] milattan önce
kablettârih (A) [ قبل التاریخ ] tarih öncesi
kablettarihî (A) [ صبل التاریخی ] tarih öncesi
kabr (A) [ قبر ] mezar kabir
kabristan (A-F) [ قبرستان ] mezarlık
kabul (A) [ 1 [ قبول kabul etme 2alma
kâbûs (A) [ کابوس ] karabasan
kabz (A) [ قبض ] tutma, kavrama
kabza (A) [ قبضه ] sap
kâc (F) [ کاج ] çam
kad (A) [ قد ] boy
kadd (A) [ قد ] boy
kadeh (A) [ 1 [ قدح bardak 2içki kadehi
kadem (A) [ 1 [ قدم adım 2ayak
kademe (A) [ 1 [ قدمه basamak 2derece
kader (A) [ قدر ] ilahî takdir
kadh (A) [ قدح ] kötüleme, kınama
kadı (A) [ قاضی ] dinî yargıç
kadid (A) [ 1 [ قدید kurutulmuş et, kadit 2canlı cenaze
kâdilkudât (A) [ قاضی القضات ] başkadı
kadim (A) [ قدیم ] eski
kadîmen (A) [ قدیما ] eskiden
kâdir (A) [ قادر ] güçlü
kadîr (A) [ قدیر ] çok güçlü
kadirdân (A-F) [ قدردان ] değerbilir
kadirşinâs (A-F) [ قدرشناس ] değerbilir
kadirşinaslık (A-F-T) değerbilirlik
kadr (A) [ 1 [ قدر değer 2şeref 3derece
kadrdân (A-F) [ قدردان ] değerbilir
kadrşinâs (A-F) [ قدرشناس ] değerbilir
kafâ (A) [ قفا ] baş
kafes (F) [ 1 [ قفس kafes 2pencere kafesi
kâffe (A) [ کافه ] tümü, hepsi
kâfi (A) [ کافی ] yeterli
kâfile (A) [ 1 [ قافله kervan 2topluluk, kafile
kafiyeperdâz (A-F) [ قافيه پرداز ] şair
kâğıd (F) [ کاغد ] kağıt
kâh (F) [ کاخ ] köşk, kasır
kâh (F) [ کاه ] saman
kahbe (A) [ 1 [ قحبه fahişe, 2alçak, namussuz
kâhgil (F) [ کاهگل ] sıva
kahhar (A) [ قهار ] kahredici
kahır (A) [ 1 [ قهر yok etme 2çok üzülme
kâhil (A) [ کاهل ] tembel
kâhin (A) [ کاهن ] gaipten haber veren, kehanette bulunan
kâhir (A) [ قاهر ] kahreden, yok eden
kahpe (A) [ 1 [ قحبه fahişe 2alçak, namussuz
kahr (A) [ 1 [ قهر yok etme 2çok üzülme
kahraman (F) [ قهرمان ] yiğit
kahrübâ (A) [ کاهربا ] kehribar
kaht (A) [ قحط ] kıtlık
kahve (A) [ قهوه ] kahve
kâid (A) [ قائد ] komutan
kâide (A) [ 1 [ قاعده kural 2temel, esas
kâideten (A) [ قاعدة ] kural olarak, esas itibarıyla
kâil (A) [ 1 [ قائل söyleyen 2razı olan
kâil olmak razı olmak
kâim (A) [ 1 [ قائم ayakta 2yerine geçen 3dik
kâim olmak (A-T) yerine geçmek
kâime (A) [ 1 [ قائمه kağıt para 2ferman
kâimmakam (A) [ 1 [ قائم مقام kaymakam 2yerine geçen
kâin (A) [ کائن ] bulunan, yer alan
kâinât (A) [ 1 [ کائنات evren 2dünya
kâkül (F) [ کاکل ] perçem
kâl (A) [ قال ] söz, laf
kal’ (A) [ قلع ] koparma, sökme
kal’a (A) [ قلعه ] kale
kâlâ (F) [ 1 [ کالا mal 2kumaş
kalb (A) [ 1 [ قلب yürek 2gönül
kalb (A) [ قلب ] değiştirme
kalb etmek dönüştürmek, değiştirmek
kalbî (A) [ 1 [ قلبی yürekten 2kalp ile ilgili
kalbüd (F) [ 1 [ کالبد beden 2kalıp 3kireç kalıpı
kalbzen (A-F) [ قلب زن ] kalpazan
kalem (A) [ 1 [ قلم kalem 2keski 3büro
kalemkârî (A-F) [ 1 [ قلمکاری nakkaşlık 2kalem işi
kalemrev (A-F) [ قلمرو ] ülke, diyar, topraklar
kâlıb (A) [ 1 [ قالب kalıp 2beden
kalil (A) [ قليل ] az
kallâş (A) [ قلاش ] kalleş
kalyân (F) [ قليان ] nargile
kâm (F) [ 1 [ کام damak 2arzu
kamer (A) [ قمر ] ay
kameriyye (A) [ قمریه ] çardak
kâmet (A) [ قامت ] boy
kâmil (A) [ 1 [ کامل tam 2olgun 3bilgili
kâmilen (A) [ کاملا ] tamamen, büsbütün, tümüyle
kamîs (A) [ قميص ] gömlek
kâmkâr (F) [ کامکار ] mutlu
kamus (A) [ قاموس ] sözlük
kâmyâb (F) [ کامياب ] mutlu
kân (F) [ 1 [ کان maden ocağı 2yurt, ocak
kanâat (A) [ قناعت ] yetinme
kanaat etmek yetinmek
kanât (A) [ قنات ] yeraltı su kanalı
kand (A) [ قند ] şeker
kâni (A) [ قانع ] yetinen, kanaat eden
kâni etmek ikna etmek
kâni olmak ikna olmak
kannâd (A) [ قناد ] şekerci
kantar (A) [ قنطار ] baskül
kanun (A) [ 1 [ قانون yasa 2yol yordam
kânûn (A) [ 1 [ کانون ocak 2mangal 3Aralık ve Ocak ayları
kanunî (A) [ 1 [ قانونی yasal 2kanun çalan 3yasa koyucu
kâr (F) [ کار ] iş
kâr etmek işlemek, tesir etmek
karâbet (A) [ قرابت ] yakınlık, akrabalık
karâin (A) [ قرائن ] ipuçları, karineler
karar (A) [ 1 [ قرار durma 2devamlılık 3yeterli ölçü
karargîr (A-F) [ قرارگير ] karar verilmiş
karargîr olmak karara bağlanmak
kârbân (F) [ کاربان ] kervan
kârd (F) [ کارد ] bıçak
kârdân (F) [ کاردان ] işbilir
kârgâh (F) [ کارگاه ] işlik, iş yeri
kârger (F) [ کارگر ] işçi
karha (A) [ قرحه ] yara
kârhane (F) [ 1 [ کارخانه fabrika 2işlik
kâr-ı kadim [ کار قدیم ] eski el işi
kâri’ (A) [ قارء ] okuyucu
kâri’în (A) [ قارئين ] okuyucular
kâria (A) [ قارئه ] bayan okuyucu
karîb (A) [ قریب ] yakın
karîben (A) [ قریبا ] yakında
karîha (A) [ قریحه ] düşünme gücü
karin (A) [ 1 [ قرین yakın 2eş dost
karîne (A) [ قرینه ] ipucu
kâriz (F) [ کاریز ] yeraltı su kanalı
karn (A) [ 1 [ قرن boynuz 2yüzyıl
kârşinâs (F) [ کارشناس ] uzman, işten anlayan
karûre (A) [ قاروره ] idrar şişesi, ördek
kârvan (F) [ کاروان ] kervan
karvanserây (A) [ کاروان سرای ] kervansaray
karye (A) [ قریه ] köy
karz (A) [ قرض ] borç
kârzâr (F) [ کارزار ] savaş
kasab (A) [ 1 [ قصب şeker kamışı 2nefes borusu 3ince keten
kasaba (A) [ قصبه ] kasaba
kasâid (A) [ قصائد ] kasideler
kasâvet (A) [ 1 [ قساوت katılık, sertlik 2keder
kasd (A) [ 1 [ قصد kasıt 2dövme
kasden (A) [ قصدا ] kasıtlı olarak
kâse (F) [ 1 [ کاسه çanak, kâse
kâse-i ser [ کاسهء سر ] kafatası
kâselîs (F) [ کاسه ليس ] çanak yalayıcı
kasem (A) [ قسم ] yemin
kasır (A) [ قصر ] köşk
kâsib (A) [ کاسب ] kazanan
kâsid (A) [ 1 [ قاصد ulak 2kasteden
kaside (A) [ قصيده ] kaside
kasîdeserâ (A-F) [ قصيده سرا ] kaside şairi
kasîr (A) [ قصير ] kısa
kasr (A) [ قصر ] kasır, köşk
kassab (A) [ قصاب ] kasap
kassar (A) [ قصار ] çamaşırcı, çırpıcı
kasvet (A) [ 1 [ قسوت katılık 2gönül darlığı
kasvet basmak gönlü daralmak
kâş (F) [ کاش ] keşke
kâşâne (F) [ 1 [ کاشانه yuva 2mâlikâneA
kâşî (F) [ کاشی ] çini, fayans
kâşif (A) [ کاشف ] keşfeden
kâşki (F) [ کاشکی ] keşke
kat’ (A) [ 1 [ قطع kesme 2kesilme[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #38 : 19 Ocak 2010, 11:50:44 »
[b]kat’an (A) [ قطعا ] kesinlikle
kat’en (A) [ قطعا ] kesinlikle
kat’î (A) [ قطعی ] kesin
kat’î sûrette kesin olarak, kesinlikle
kat’iyet (A) [ قطعيت ] kesinlik
kat’iyyen (A) [ 1 [ قطعيا kesinlikle 2asla
katarât (A) [ قطرات ] damlalar
katf (A) [ قطف ] devşirme
kâtıbeten (A) [ قاطبة ] asla, kesinlikle
kâti’ (A) [ قاطع ] kesen, kesici
kâtib (A) [ کاتب ] yazıcı
kâtil (A) [ قاتل ] öldüren
katil (A) [ قتل ] öldürme
kâtip (A) [ کاتب ] yazıcı
katl (A) [ قتل ] öldürme, katil
katre (A) [ قطره ] damla
kavâfil (A) [ قوافل ] kafileler
kavâid (A) [ قواعد ] kurallar, kâideler
kavânîn (A) [ قوانين ] kanunlar
kavî (A) [ قوی ] güçlü
kavim (A) [ قوم ] topluluk, ulus
kavis (A) [ قوس ] yay
kaviyü’l-bünye (A) [ قوی البنيه ] sağlam yapılı
249
kavl (A) [ قول ] söz
kavm (A) [ قوم ] kavim, topluluk
kavmî (A) [ قومی ] kavme dayalı
kavmiyet (A) [ قوميت ] kavimlik
kavs (A) [ قوس ] yay
kay’ (A) [ قی ء ] kusma
kayd (A) [ 1 [ قيد bağ 2zincir 3kayıt
kazâ (A) [ 1 [ قضا ilahî takdir 2kadılık 3kaza 4ilçe
kazâî (A) [ قضائی ] yargı ile ilgili
kazârâ (A-F) [ قضارا ] tesadüfen
kazâyâ (A) [ قضایا ] meseleler, problemler
kâzî (A) [ قاضی ] kadı
kâzib (A) [ کاذب ] yalancı
kaziyye (A) [ 1 [ قضيه mesele 2önerme

ke’enlemyekün (A) [ کأن لم یکن ] olmamışçasına, yok sayarak
ke’s (A) [ 1 [ کأس çanak 2kadeh
kebed (A) [ کبد ] karaciğer
kebîr (A) [ کبير ] büyük
kebş (A) [ کبش ] koç
kebûd (F) [ کبود ] mavi
kebûter (F) [ کبود ] güvercin
kec (F) [ کج ] eğri
kecbîn (F) [ کجبين ] şaşı
keçel (F) [ کچل ] kel
kedd (A) [ کد ] emek
keder (A) [ 1 [ کدر üzüntü 2bulanıklık
kedernâk (A-F) [ کدرناک ] üzüntülü, kederli
kedhüda (F) [ کدخدا ] kâhya
kedû (F) [ کدو ] kabak
kef (F) [ کف ] köpük
kefâlet (A) [ کفالت ] kefillik
kefçe (F) [ کفچه ] kepçe
kefel (A) [ کفل ] kalça
kefere (A) [ کفره ] kafirler
keff (A) [ 1 [ کف aya 2avuç
keffe (A) [ کفه ] kefe
kefgîr (F) [ کفگير ] kevgir
kefil (A) [ کفيل ] kefil, kefalet eden
kefş (F) [ کفش ] ayakkabı
keftâr (F) [ کفتار ] sırtlan
kefter (F) [ کفتر ] güvercin
kehânet (A) [ کهانت ] falcılık, kahinlik
kehene (A) [ کهنه ] kahinler
kehf (A) [ کهف ] mağara
kehhâl (A) [ 1 [ کحال göze sürme çeken 2göz hekimi
kehkeşan (F) [ کهکشان ] samanyolu
kej (F) [ کژ ] eğik, eğri
kejdüm (F) [ کژدم ] akrep
kelâğ (F) [ کلاغ ] karakarga, kuzgun
kelâm (A) [ کلام ] söz
kelâm-ı kadim [ کلام قدیم ] Kur’ân
kelâm-ı kibâr [ کلام کبار ] büyük insanların özlü sözleri
kelb (A) [ کلب ] köpek
kelimât (A) [ کلمات ] kelimeler, sözcükler
kelime (A) [ کلمه ] sözcük
kelle (F) [ کله ] baş
kem (F) [ کم ] az, eksik
kemâbîş (F) [ کمابيش ] az çok, aşağı yukarı
kemâfissâbık (A) [ کما فی السابق ] eskiden olduğu gibi
kemâkân (A) [ کماکان ] eskiden olduğu gibi
kemâl (A) [ کمال ] olgunluk, mükemmellik
kemal-i dikkatle (A-F-T) büyük bir dikkatle
kemâl-i ihtimâm ile büyük bir özenle
kemân (F) [ 1 [ کمان yay 2keman
kemânebrû (F) [ کمان ابرو ] kaşı yay gibi olan sevgili
kemankeş (F) [ کمانکش ] okçu, yay çeken
kemâyenbağî (A) [ کما ینبغی ] gerektiği gibi
kemend (F) [ کمند ] kement
kemend-i zülf (F) [ کمند زلف ] saçlarının kemendi
kemer (F) [ کمر ] bel
kemerbend (F) [ کمربند ]] bel kayışı
kemîn (F) [ کمين ] pusu, tuzak
kemmiyet (A) [ کميت ] nicelik
kemmiyet (A) [ کميت ] nicelik
kemter (F) [ 1 [ کمتر daha az 2değersiz
kemyâb (F) [ کمياب ] az bulunur
kenâr (F) [ 1 [ کنار kıyı 2kenar, yan
kenef (A) [ 1 [ کنف çevre 2sığınacak yer
kenîse (A) [ کنيسه ] kilise
kenîz (F) [ کنيز ] cariye
kenz (A) [ کنز ] hazine
ker (F) [ کر ] sağır
kerâhet (A) [ کراهت ] iğrenme tiksinme
kerâmet (A) [ 1 [ کرامت cömertlik, kerem 2velîlerin gösterdikleri olağandışı
hal
kerân (F) [ کران ] uç, kıyı
kere (A) [ کره ] kez
kerefs (F) [ کرفس ] kereviz
kerem (A) [ کرم ] cömertlik
kerem kılmak kerem etmek, iyilik etmek
keremkâr (A-F) [ کرمکار ] cömert
kerhen (A) [ کرها ] istemeyerek, iğrenerek
kerîh (A) [ کریه ] iğrenç
kerîm (A) [ 1 [ کریم cömert 2yüce
kerîme (A) [ کریمه ] kız çocuk
kerkes (A) [ کرکس ] akbaba
kerrât (A) [ کرات ] defalar
kerre (A) [ کره ] defa
kerûbî (A) [ کروبی ] büyük melek
kervan (F) [ کروان ] kafile, kervan
kervansaray bk karvanserây
kes (F) [ کس ] kişi, kimse
kesâd (A) [ کساد ] sürümsüz, kesat
kesâfet (A) [ 1 [ کثافت yoğunluk 2çokluk
kesâlet (A) [ کسالت ] tembellik, gevşeklik
kesb (A) [ کسب ] çalışarak kazanma
kesbî (A) [ کسبی ] çalışarak elde edilen
kese (F) [ کيسه ] torba, küçük torba
kesîf (A) [ 1 [ کثيف yoğun 2kalın 3koyu
kesîr (A) [ کثير ] çok, bol
kesîrü’l-istimâl (A) [ کثيرالاستعمال ] çok kullanılan
kesret (A) [ کثرت ] çokluk, bolluk
kesretle A-T) çokça, bolca
kesretli (A-T) çok, fazla
keşf (A) [ کشف ] keşif, bulma, ortaya çıkarma
keşif (A) [ کشف ] keşfetme, bulma
keşkûl (F) [ 1 [ کشکول dilenci çanağı 2keşkül, bir tür tatlı
keşmekeş (F) [ کشمکش ] kargaşa, çekişme
keştî (F) [ کشتی ] gemi
keştîbân (F) [ کشتيبان ] kaptan
ketif (A) [ 1 [ کتف omuz 2kürek kemiği
ketm (A) [ کتم ] gizleme, saklama
kettân (A) [ کتان ] keten
ketûm (A) [ کتوم ] sır saklayan, ağzı sıkı
kevâkib (A) [ کواکب ] yıldızlar
kevkeb (A) [ کوکب ] yıldız
kevkebe (A) [ کوکبه ] gösteriş
kevn (A) [ کون ] varlık
kevser (A) [ 1 [ کوثر cennet 2cennetteki bir havuz
keyd (A) [ کيد ] hile, düzen
keyf (A) [ کيف ] keyif, afiyet
keyfe mâ ittafak (A) [ کيف ما اتفق ] rastgele
keyfiyet (A) [ کيفيت ] nitelik
keyfiyyet (A) [ کيفيت ] nitelik
keyhân (F) [ کيهان ] dünya
keyvan (F) [ کيوان ] Satürn, Zuhal
kezâ (A) [ کذا ] aynı şekilde, böylece
kezâlik (A) [ کذالک ] aynı şekilde
kezzâb (A) [ کذاب ] çok yalancı

kıbâb (A) [ قباب ] kubbeler
kıbel (A) [ قبل ] taraf, yön
kıble (A) [ 1 [ قبله Kâbe tarafı 2güney 3güney rüzgarı
kıbtî (A) [ قبطی ] çingene
kıdem (A) [ قدم ] eskilik
kıdve (A) [ قدوه ] önder
kılâ’ (A) [ قلاع ] kaleler
kıllet (A) [ قلت ] azlık
kırâat (A) [ قرائت ] okuma
kırâat etmek okumak
kırâathâne (A-F) [ 1 [ قرائت خانه kahvehane 2okuma salonu
kıran (A) [ 1 [ قران yakınlaşma 2iki gezegenin aynı burçta birbirine
yaklaşması
kırba (A) [ قربه ] deriden yapılmış su kabı
kırtâsiye (A) [ قرطاسيه ] kağıt işleri
kısas (A) [ قصه ] kıssalar, hikayeler
kısm (A) [ قسم ] kısım, bölüm
kısmen (A) [ قسما ] bir kısmı
kısmet (A) [ 1 [ قسمت nasip, pay 2bölme
kıssa (A) [ 1 [ قصه öykü, fıkra 2olay
kıst (A) [ 1 [ قسط taksit 2parça
kıstas (A) [ 1 [ قسطاس ölçü 2terazi
kışr (A) [ قشر ] kabuk
kıt’a (A) [ قطعه ] parça
kıtal (A) [ 1 [ قتال savaş 2birbirini öldürme
kıyafet (A) [ قيافت ] kılık, görünüm
kıyâm (A) [ 1 [ قيام kalkma 2ayaklanma
kıyam etmek başkaldırmak, isyan etmek, ayaklanmak
kıyamet (A) [ 1 [ قيامت mahşer günü 2gürültü patırtı
kıyas (A) [ قياس ] karşılaştırma, mukayese
kıymet (A) [ قيمت ] değer
kıymet vermek değer vermek
kıymetbilmez (A-T) değer bilmeyen
kıymetdar (A-F) [ قيمتدار ] değerli
kıyr (A) [ قير ] katran, zift
kıyye (A) [ قيه ] okka

kibar (A) [ کبار ] büyükler
kibr (A) [ کبر ] büyüklük taslama, şişinme
kifayet (A) [ 1 [ کفایت yeterli olma 2yararlılık
kifâyetsizlik (A-T) yetersizlik
kihâlet (A) [ 1 [ کحالت göz hekimliği 2sürmecilik
kîl (A) [ قيل ] söz
kilâb (A) [ کلاب ] köpekler
kîle (A) [ کيله ] kile
kilîsa (F) [ کليسا ] kilise
kilk (F) [ کلک ] kamış kalem
kîlükâl (A) [ قيل و قال ] dedikodu
kilye (A) [ کليه ] böbrek
kimyâger (A-F) [ کيمياگر ] kimyacı
kimyevî (A) [ کيميوی ] kimyasal
kinâyeâmîz (A-F) [ کنایه آميز ] kinayeli
kindar (F) [ کيندار ] kinci
kînecû (F) [ کينه جو ] kinci
kirâm (A) [ 1 [ کرام yüce kişiler 2cömertler
kirâren (A) [ کرارا ] defalarca
kirbâs (A) [ کرباس ] bez
kirm (F) [ کرم ] kurt, kurtçuk
kirm-i ebrîşem [ کرم ابریشم ] ipek böceği
kirm-i şebefruz [ کرم شب افروز ] ateş böceği
kîse (F) [ 1 [ کيسه torba, kese 2para kesesi
kisve (A) [ کسوه ] giysi
kisvet (A) [ 1 [ کسوت giysi 2güreşçi kisbeti
kîş (F) [ کيش ] din
kişt (F) [ کشت ] ekin
kiştzar (F) [ کشتزار ] tarla
kişver (F) [ کشور ] ülke
kişverküşâ (F) [ کشورکشا ] fatih, ülkeler alan
kitâb (A) [ کتاب ] kitap
kitâbe (A) [ 1 [ کتابه mezar taşı yazısı 2yazıt
kitabhâne (A-F) [ کتابخانه ] kütüphane
kitmân (A) [ کتمان ] sır saklama, ketumluk
kitmân etmek saklamak
kiyâset (A) [ کياست ] zekilik, uyanıklık
kizb (A) [ کذب ] yalan

köhne (F) [ کهنه ] eski

kubh (A) [ قبح ] çirkinlik
kubûr (A) [ قبور ] mezarlar
kûçe (F) [ کوچه ] sokak
kudât (A) [ قضات ] kadılar
kûdek (F) [ کودک ] çocuk
kudemâ (A) [ قدما ] eskiler
kudret (A) [ قدرت ] güç
kudsî (A) [ قدسی ] kutsal
kudsiyân (A-F) [ قدسيان ] melekler
kudsiyet (A) [ قدسيت ] kutsallık
kudsiyetşiken (A-F) [ قدسيت شکن ] kutsallığı bozan; kutsal olan şeylere karşı
saygısız
kudûm (A) [ 1 [ قدوم gelme 2kudüm
kudûmzen (A-F) [ قدوم زن ] kudüm çalan
kûfe (F) [ کوفه ] küfe
kufl (A) [ قفل ] kilit[/b]

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Osmanlıca-Türkçe Sözlük
« Yanıtla #39 : 19 Ocak 2010, 11:51:06 »
[b]kûfte (F) [ 1 [ کوفته ezik 2köfte
kûh (F) [ کوه ] dağ
kûhân (F) [ کوهان ] hörgüç
kûhistan (F) [ کوهستان ] dağlık
kuhl (A) [ کحل ] göz sürmesi
kulel (A) [ 1 [ قلل kuleler 2doruklar
kullâb (A) [ قلاب ] kanca, çengel
kulle (A) [ 1 [ قله kule 2doruk
kulûb (A) [ قلوب ] kalpler
kumâr (A) [ قمار ] kumar
kumâş (A) [ قماش ] kumaş
kumrî (A) [ قمری ] kumru
kûr (F) [ کور ] kör
kur’a (A) [ قرعه ] kur’a, ad çekme
kurâ (A) [ قراء ] köyler
kurâze (A) [ قراضه ] kırıntı, döküntü
kurb (A) [ 1 [ قرب yakınlık 2yakın
kûre (F) [ کوره ] kuyumcu ocağı
kûrî (F) [ کوری ] körlük
kurrâ (A) [ قراء ] Kur’ân okuyucular
kurs (A) [ قرص ] yuvarlak
kurûn (A) [ 1 [ قرون yüzyıllar 2çağlar
kurûn-i kadîme (F) [ قرون قدیمه ] eski çağlar
kurûn-i ûlâ [ قرون اولی ] ilkçağ
kurûn-i vüstâ [ قرون وسطی ] ortaçağ
kûs (F) [ کوس ] kös, büyük davul
kûse (F) [ کوسه ] köse
kusûr (A) [ 1 [ قصور kasırlar 2eksiklik, hata, ihmal
kusur eylemek ihmalde bulunmak, hata yapmak
kûşe (F) [ کوشه ] köşe
kûşiş (F) [ کوشش ] çaba
kûşk (F) [ کوشک ] köşk
kût (A) [ قوت ] azık, yiyecek
kûtah (F) [ کوتاه ] kısa
kûtahnazar (F-A) [ کوتاه نظر ] kıt görüşlü, basiretsiz
kutb (A) [ قطب ] kutup
kutn (A) [ قطن ] pamuk
kutr (A) [ قطر ] çap
kuûd (A) [ قعود ] oturma
kuvâ (A) [ قوا ] güçler, kuvvetler
kuvve (A) [ قوه ] güç, kuvvet
kuvve-i muhayyile [ قوهء مخيله ] hayal gücü
kuvve-i müeyyide [ قوهء مؤیده ] yaptırım gücü
kuvvet (A) [ 1 [ قوت güç 2askerî güç
kûy (F) [ 1 [ کوی köy 2sokak 3sevgilinin evinin bulunduğu yer
kuyûd (A) [ 1 [ قيود bağlar 2kayıtlar
kuyûdat (A) [ قيودات ] kayıtlar
kuzât (A) [ قضات ] kadılar
kûze (F) [ کوزه ]] testi

kübrâ (A) [ کبرا ] en büyük
küdûr (A) [ کدور ] kederler
küdûret (A) [ 1 [ کدورت bulanıklık 2tasa
küffar (A) [ کفار ] kafirler
küfr (A) [ 1 [ کفر kafirlik 2küfür
küfrbâz (A-F) [ کفرباز ] küfürbaz
kühen (F) [ کهن ] eski
külah (F) [ کلاه ] şapka
külbe (F) [ کلبه ] kulübe
küleh (F) [ کله ] külah, şapka
külfet (A) [ 1 [ کلفت zahmet 2merasim
küll (A) [ کل ] tüm, bütün
küllî (A) [ 1 [ کلی genel 2çok
külliyyen (A) [ کليا ] tamamen, tümü
künc (F) [ کنج ] köşe
küngüre (F) [ کنگره ] şerefe
künh (A) [ کنه ] asıl, öz
künûn (F) [ کنون ] şimdi
künûz (A) [ کنوز ] hazineler
küre (A) [ کره ] küre
küre-i arz [ کرهء ارض ] yerküre, dünya
kürevî (A) [ کروی ] küresel
kürre (F) [ 1 [ کره sıpa 2tay
kürsî (A) [ 1 [ کرسی kürsü, taht 2başkent
küsûf (A) [ 1 [ کثوف güneş tutulması 2tutulma
küsûr (A) [ 1 [ کسور kesirler 2parçalar
küşad (F) [ 1 [ کشاد açma 2açılma, açılış
küşâd etmek açılış yapmak, açmak
küştî (F) [ کشتی ] güreş
küttâb (A) [ کتاب ] kâtipler, yazıcılar
kütüb (A) [ کتب ] kitaplar
kütübhâne (A-F) [ کتبخانه ] kütüphane

[/b]