Vefâsız dost için, yanma bu kadar; Nankörlük, beşerin hamurunda var.. Gördüğün yarayı, sen yine de sar; Kullar bilmese de, Mevlâ bilir ya…
Yanılıp, karşılık bekleme kuldan; Ola ki; kıl vermez, verdiğin çuldan.. Saldığın selâmı, çevirme yoldan; Kullar almasa da, Mevlâ alır ya…
Gönüller sarrafı, neyler parayı? Bilir ki; sahtedir, dünya sarayı. Yoksulun bağrında, binbir yarayı; Kullar sarmasa da, Mevlâ sarar ya…
Gösteriş düşkünü, süzme cehâlet; İslâmı etse de, servete âlet, Üzülme.. Bu riyâ postunu elbet, Kullar görmese de, Mevlâ görür ya…
El etek öperek, susan dillere; Rüşvet kapısında, bükük bellere; Zulmü alkışlayan, gizli ellere; Kullar yetmese de, Mevlâ yeter ya…
Benlik sevdâsıyla, kalem tutana, Allah’ın hükmüne, hüküm katana, İşret sofrasında, makam satana; Kullar sormasa da, Mevlâ sorar ya…
Öfkeye kapılma.. Sözü hoş eyle, Kur’ân’da Allah’ın, buyruğu böyle.. Amaç ibâdetse, sâkince söyle; Kullar duymasa da, Mevlâ duyar ya…
Sen ki; bozmadıkça, niyetlerini, Uzatmaz kalbine, şeytan elini… Temiz alnındaki, ter bedelini; Kullar vermese de, Mevlâ verir ya…
Bir yudumluk hazdır, çöldeki testi, Kaptırma, şu dünya çarkına postu… Kim demiş ki olmaz; doğrunun dostu? Kullar olmasa da, Mevlâ olur ya…
CENGİZ NUMANOĞLU
|