[b][center][color=red][b]Gelmeyişin ----------------------------------------------------------[/color]
[b]Iste Eylül de bitti Ve sen hala gelmedin
Yağmurlar damlayacaktı ıslak saçından Gözyaşından bir deniz getirecekti seni
“Aah”ların şişirdiği yelkenleri yürek zarından yapılmış bir gemiyle gelecektin
Ellerinde gözlerimi getirecektin; seni Yusuf bilip, Yakup gibi, giderken ardınsıra yolladığım gözlerimi
Bunca küf kokmayacaktı ayrılığımız Kavlimiz böyle değildi Beni hacil bırakmayacaktın ele-güne, dosta-düşmana karşı
Sevmek yüreğe saplanmış bir bıçaktı, biliyorum; fakat bunca firkatin adınıda koyamıyorum
Bilseydim, imrenir miydim hiç uçan kuşlara? Bilseydim, aylardan Eylül'ü, vakitlerden akşamı, çiçeklerden zambağı, kuşlardan turnayı, leyleği koyar mıydım lugatlara?
Bak, kokun geldi burcu burcu toprak gibi, bir yoksulun ellerine düşmüş sıcak ekmek gibi, kan gibi, gözyaşı gibi, ter gibi, emek gibi; fakat sen gelmedin Acın geldi, sancın geldi
"Derin bir nefret olmadan derin bir muhabbet nasıl olur?” demiştin ya, bak, kıtlıkta verilmiş bir sokum gibi yolladığın hıncın geldi
Nemrud'un geldi, ateşin geldi Maskelere dönüşmüş yüzün ve binbir türlü sahte eşin geldi Yokluğun, güzün ve kışın geldi Şarkıların, resimlerin, ağlayışın geldi; sen gelmedin
Firavun'un geldi, Haman'ın geldi, Karun'un geldi; fakat Harun'un gelmedi Şeytan'ın geldi, Tufan'ın geldi, Kenan'ın geldi, tüm düşmanlarına taş çıkartır düşmanın geldi; ama sen gelmedin
Bak, sevdanı süpürüyor Firavun'un çöpçüleri Hatıranı kundaklıyor kırılası elleri
Ocağına tüneyen baykuşlar, mabedine put dikmek için Azer'i çağırıyorlar
Anaların rahimlerine bir yılan gibi süzülüyorlar; bu yüzden Neron gibi, Kaligula gibi, Şeddad gibi, Haccac gibi, Hülagu gibi kanlı doğuyor yeni doğan bebelerin elleri
Zavallılar!
Her biri bir yediveren olan milyonlarca sevdayı toprağa gömüyorlar
Güneşe seni seviyor diye tutuklama emri çıkarıyorlar
Senin rengin diye, yeşilin her tonunu darağacına çektiler
Senin mevsimin diye, baharı gıyabında idama mahkum ediyorlar
Senin insan kardeşlerine yerin üstünü zindan ettiler; fakat yerin altı imdada yetişti
Senin doğal kardeşlerin onlar; fakat bunu bilmiyorlar Tıpkı Nuh'un yer-gök kardeşleri, İbrahim'in ateş kardeşi, Musa'nın asası gibi
Onlar, senin uğruna çektiğimiz her “aah”ın bir fırtına, senin uğruna kaldırdığımız her elin bir dağ, senin uğruna döktüğümüz her damlanın bir atom bombası olduğunu yeni yeni öğreniyorlar Öğrenecekler
Fakat sen, sen biliyorsun bir nice beklendiğini Anaların göğsünde hamayıl gibi gezdiğini, her biri sana Meryem kesilen genç kızların basma taç olduğunu biliyorsun
Ah, biliyorsun sırtlarında Firavun'un kamçısı sakladıkça, her birinin isyan kraliçesi birer Asiye kesileceğini
Gürbüz çocukların, ağır sancılarla doğduğunu biliyorsun
Biliyorum, bu yüzden gelişini erteliyorsun Sevenlerini aşkına bileyliyorsun Yokluğunun daha çok fark edilmesini bekliyorsun
Bak, ,diyorsun, ufka bak, karanlığın en koyu olduğu an, fecre en yakın zamandır
Ey dünyaların en muhteşem gelini!
Kim bilir, belki de sevdalılarından sana sadakatlerini ispatlamalarıni bekliyorsun
Sahte aşıklarıni deşifre ediyorsun
Doğru ya; mehir bedelini ödemeden, hangi dünyalı seni görebilmiş ki?
Ama keffaretimiz, yokluğunun dehşetine bunca zaman katlanmak olsun
Bu acıyı mehre bedel kabul et
Bilir misin el-intizar, eşeddu mine'n-nardır?
Bekletme ki, bekleniyorsun
Mustafa İslamoğlu[/b][/center]
|