Gönderen Konu: Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]  (Okunma sayısı 79387 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı yunushan

  • Paylaşımcı üye
  • ****
  • İleti: 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
« : 09 Ekim 2008, 22:39:11 »
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

Her kim benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse,
muhakkak ben ona harp açar (dostumun intikamını alır) ım.
Bir kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili bir şeyle bana yaklaşmamıştır.
Kulum bana nafile ibadetleriyle de durmadan yaklaşır; nihayet onu severim[url=http://www.uyanangenclik.com]...[/url]
Bir kere de onu sevdim mi artık ben o kulumun (özel ihsan edeceğim nurum ile) işiten kulağı,
gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.
Benden herhangi birşey isterse, onu verir, bana sığınırsa muhakkak onu himaye ederim.

(Buhari, rikak 38; ibnul mace fiten 16)

[img width=266 height=200]http://www.uyanangenclik.com/gallery/1_04_12_13_12_19_55.jpeg[/img]

"(Gerçek Rabbani) alimler ikram ve hürmet ediniz.Onlar Peygamber varisleridir.Kim onlara ikram (ve hürmette) bulunursa Allah ve Resulune hürmette bulunmuş olur."

(Suyuti, El camiusağir 1. 212; hatimb Tarih 4)

Çevrimdışı yunushan

  • Paylaşımcı üye
  • ****
  • İleti: 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
« Yanıtla #1 : 09 Ekim 2008, 22:41:10 »
[color=purple]"Şüphesiz Allahu teala bu ümmet,için her yüz senenin başında onları dinleri yenileyecek
(kalpleri nifak ve gafletten, halleri bid'at ve ma'siyetten temizleyip kulları Allah'a sevkedecek ) kimseler gönderir."
(ebu davud,melahim;....)[/color]

Çevrimdışı yunushan

  • Paylaşımcı üye
  • ****
  • İleti: 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER
« Yanıtla #2 : 09 Ekim 2008, 22:47:31 »
[color=red]SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER[/color]

MUHTELİF TAVSİYELERİ

• Oğlum! ilimsiz ibâdetin tadı olmaz. Tek kanatlı kuş uçmaz. İnsanların dünyaya dalıp, istikbâl sevdasına düştükleri şu günde, Mevlâ’nın ilmini okuyacağız. O, insana iki cihanda izzet ve şeref veren âli bir iştir. İhlâs ve samimiyetle Allah ve Rasûlü’ne yönelen kimse, gölge gibi dönen dünyayı ve her hayrı kendine tabi kılar. Âhirete çalışan, dünyayı elde eder. Dünyaya çalışan ise âhireti kazanamaz. Zira âhiret hakikat, dünya haleftir. Ağacı kökünden götürürsen, gölge de beraber gider. Âhirette ne varsa, dünyada onun misâli vardır. Eğer olmasa dünya yalan olur. Teyemmüm abdestin halefidir, dünya da âhiretin.

• Bizim vazifemiz aşı yapmaktır. Zorla ağaç meyve vermediği gibi insan da zorla irşâd olmaz. Zorla yapılan iş semere vermez. Aşı ise iki kısımdır. 1-Nûr, 2-Zulmet. Zulmetin aşısıyla meşgul olanlar çok. Neticesi vahim olan bu işle başlarına bela bulanlar, sayılara sığmıyor. Biz nûr aşısıyla meşgûlüz. Ağacı, güzel meyve vermeye zorlayıp sopa ve balta ile vurulsa, altına ateş yakarak tehdit edilse, bozuk meyvelerini iyi yap, iyi çıkar, tenbih ve tehdidinde bulunulsa, hiç kâr etmez. Ancak aşılamak suretiyle meyvesi değişip, menfaat hasıl olur.

• Şöyle düşünmeli: “Ya Rabbi! Âciz kulunu Ümmet-i Muhammed’e hizmet etmeye muktedir kıl”. Eğer “Yâ Rabbi, bana ilim ihsan et” denirse, şahsî menfaate taalluk edeceğinden, rızâ-yı İlâhi’ye muvâfık olmaz. Zira her ilim sahibi bu ümmete hizmet etmiş değildir, edemez. Bu itibarla da rızâ-yı Bâri’yi bulamaz. İlim ve cennet istemek menfaat-i şahsiyedir. Gaye ise rızâ-yı Bâri’dir.

• Bizim yolumuz, imân, İslâm ve Ahlak-ı Muhammediye’yi aşılamaktan ibarettir.• Bizim para, pul, mevki, makam, siyaset, politika, kavga ve gürültüyle işimiz yok. İstisnasız her müslümanın çocuğunu da okuturuz. Bir tek fert geri dönmüşse haber versinler.

• Biz akla ve zekâya kıymet vermeyiz. Salıverdin mi evinin yolunu bulabilecek kadar aklı olsun kâfidir.• Hak’tan korkan, halktan korkmamalı. İşini düzgün yapanın, içi de düzgün olur.

• Vasiyetim olsun: Tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz. Ehl-i Sünnet’in gayri olan yanlış yollara sapmayınız[url=http://www.uyanangenclik.com]...[/url]

• Her yerde birlik ve beraberlik lâzımdır. Muvaffak olmak için her hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalıdır. Çünkü Allah’ın nusreti, maddî ve mânevî yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini kısa zamanda elde ederler.

• Dini dünyaya âlet eden hocalar, halkı kendilerinden soğuttular. Bir şeyler alır da vermez diye, esnaf bunlara yüz vermez ve kaçar hale geldi. Siz öyle olmayın. Maddeyi mâneviyata karıştırmayın.

• “Her koyunu kendi bacağından asarlar” sözü yanlıştır. Dinimizde neme lâzım demek yok. Bana lâzım demek vardır.• Bu dünyanın cefâsından sefâsına sıra gelmez; gâfil olmayın, ilme çalışın, geçen günler geri gelmez.

• İlim, nûr-i İlâhidir. İnsan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücud ve kalbde de ilim durmaz.

• İnsan gibi, ilmin de anâsır-ı erbaası vardır; ağızdan öğrenmek ve anlatmak, gözüyle görmek, kulağıyla işitmek, eliyle yazmakla beraber, kalbiyle de feyz-i İlâhiyi çekecek.

• Ben size “eceztü” dediğim zaman sizler âlim olmadınız, ilmin anahtarlarını almış oldunuz. Bu aldığınız anahtarla Anadolu’ya gidecek, büyük büyük kitapları açacaksınız ve onun içindeki hakikatleri Ümmet-i Muhammed’in evladına anlatacaksınız.

• Ders okuturken takıldığınız bir yer olursa, orada fazla durmayın. Nasıl ki etrafı kazılan bir ağaç kolayca devrilirse, evveli ve âhiri anlaşılan kitabın da ortasını anlamak kolaylaşır.

• Şimdiye kadar müslümanları hakir görmüşler; üstü başı pejmürde, kirli, paslı insanlar olarak millete tanıtmaya çalışmışlardır. Benim evladlarım tertemiz giyinip gezecekler; yolda, sokakta yürürken gayet vakûr bir şekilde ilerleyecekler. Müslümanlığın şahsiyetini, bu millete tanıtacaklar, onu hakkı ile temsil edeceklerdir.

• Macaristan vaktiyle müslümandı. Fakat bir gün geldi orada yalnız zâhirî ulemâ kaldı. Zâhirî ulemâ mâneviyattan mahrûm olduğu için, dengeyi tartamadı. Ve işte gördüğünüz gibi hıristiyan olup gittiler. Bu din mâneviyatsız muhâfaza edilemez.

• Sırf bâtınla meşgul olanlar mülhiddir. Sırf zâhirle meşgul olanlar gâfildir. Kemâlat her ikisinin birleşmesindedir.

• İnsanlarla iyi geçininiz. Kimseyi darıltmayınız. Günün birinde araba kaldırmaya olsun, yarar.• Din asıl, dünya ve siyaset fer’idir. Dünya ve siyaset dinin inkişâfına alet olabilir. Fakat din, dünya menfaat ve siyasetine âlet olamaz. Âlet edenlere lânet vardır.

• Yemek yerken, su içerken “ibadet için kuvvet olsun yâ Rabbi” diye, Mevlâ’nın huzûrunda olduğunu düşünmek lâzım.

• Emir vermeye alışmayın. Ben vâlidenizden su dahi istemem. Emir vermekle sözün rûhu ölür. İhbar, emirden daha müessirdir. Misâl: “Benim oğlum sigara içmez değil mi?” gibi.

• “Yâ Rabbi! Dünyayı kalbime koyma, elimden de alma!”

BİR ÜNİVERSİTE TALEBESİNE NASİHATLARI•

Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol. Evladım, ağzın laf ediyorsa dilinle doğru ol, sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğer sözünü tutarsan “söz” olur ve seni cennete götürür, tutmazsan “köz” olur.

• Elinle doğru ol. Kolunu, muzırda değil yardım işinde kullan. Tartıyla iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende ve litrende doğru ol. Doğrunun doğruluğu bütün sülalesine akseder, hepsini hayra götürür.

• İnsanları sev ve kimseyi kendinden alçak görme. Tevâzu sahibi ol, zira en hâlis ziynet alçak gönüllülüktür. Mütevâzi olan kimse, en güzel ziyneti takınmıştır. Kimseyi kendinden aşağı görme. Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev. Bazı insanlar, başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah’ın huzuruna fesatla çıkılmaz.

• Memur olduğun zaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma, yanına geleni ayakta bekletme. Yanında, daima bir sandalye bulundur ve oturtuver. Biraz dinlendirdikten sonra halini sor, işini hallet. Sakın ha “bugün git yarın gel” deme! İşini, o gün bitir. Eğer öyle yapmazsan on parmağım yakanda olacaktır. Eğer memursan ve başında müdürün varsa, haset etmeden say, kıskanmadan sev.

• İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. “Ben niye onun yerinde olmayayım” deme, elindekinden olursun. “Allah bana bir verirse, arkadaşıma, komşuma iki versin” diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır.• Senden daha iyi hizmet edecek olan varsa, makamını ona ver. İşte vatanperverlik budur.

• Çalışkan ol, üretici ol. Zira Peygamber Efendimiz “Çalışmak ibadettir” buyuruyor. Evladım, alınteri olmadan hiçbir şeyin kıymeti bilinmez. Tarlanı ek, mahsülünü al, komşuna ver, ağaç dik… Sadaka-i câriye, iyi evlat yetiştirmek, ilmi eser bırakmak ve ağaç dikmektir ki, ağaç dikmek en efdalidir. Bunun için biz, heykel dikmeyeceğiz, yeşil ağaç, yeşil âbide dikeceğiz.

• Bir dut ağacı 400 sene, ceviz ağacı 700 sene, kestane ağacı 900 sene, çınar ağacı 1500 sene yaşar. Ihlamur ağacı dik, çiçeği şifalıdır.• Bursa’da Osman Gazi’nin ve Orhan Gazi’nin diktiği bin senelik çınarlar var. Ben bekâr iken, her sene bir ağaç dikerdim. Şimdi evliyim ve yengen için de her sene bir ağaç dikiyorum.

• Bildiğini öğret, temiz ol ve temizliğinle örnek ol. Münevver kişi, münevvir kişi demektir. Öyleleri var ki, üç fakülte bitirir de, hasedinden, kıskançlığından (dolayı) hiçbirşey öğretmez. Gerçek münevver, bildiğini yapan ve öğreten kişidir.

• Temizlik, ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisi hata yapmışsa (yola tükürmüşse) sen, onu ayağının ucu ile örtüver…

• Günde en az iki kişiye iyilik et, gönlünü al. Çünkü cennetin yolu, gönül almaktan geçer. Gönül almak, Cennetin Firdevs kapısını açmaktır. Bu beş maddenin en kolayı, fakat en “içten geleni” de budur. Bir gönül kazanmak, 40 vakit namaza bedeldir. Bir gönül kırmak ise, 40 vakit namazın sevabını kaybettirir. Ben sabahları kalkarken, “Ey Allah’ım, bana, bugün bir kişiye iyilik yapmak nasip eyle” diye dua ederim.

• Evden çıktığında veya eve dönerken karşından gelen ilk kişiye selâm ver. Onun vermesini beklersen olmaz, evvela sen ver. İşte o zaman, o da sana karşılığını verecektir. Veren el, alan elden, sunan gönül, alan gönülden azizdir...

• Allah’ım! Meccânen yarattın, meccânen rızıklandırdın, meccânen de mağfiret eyle ve meccânen Cemâlinle de şereflendir.”

• Nakşi yolu Müceddidin kolunda zikir, hafîdir; cehri değil. Bu yolun büyüklerine diğer tarîklerden mürşid olarak ziyarete gelenler, mürid olarak avdet ederler. 12 tarik cümlesi haktır. Lakin İmam-ı Rabbani yolundan gayri cümlesinin nuru halen munkati’ olmuştur, kesilmiştir.” (Ali Erol-talebesi, Hatıratım, s.29)

•… Bu civardan geçen bütün aktâb-ı kiram, üzerlerindeki emanetleri, bugünün merkezine bırakmadan geçmediler. Çünkü geleceği (Rasûlüllah’ın bildirdiği gelecekteki olacakları, vaziyetin vahametini) biliyorlardı.” (Ali Erol, a.g.e., s. 38)

• Allahu zû’l-Celâl Hazretleri dinini ihyaya-tecdide hükmetti ve min indillah bu yenileme vazifesi, benim ve sizin omuzlarınıza indi. Delil mi istiyorsunuz? İşte Hz. Allah çelik-çomak oynayacak çocuklara kısa zamanda ilmini ihsan ettiği gibi, irşada dahi istidat veriyor. Bundan büyük delil mi olur!” (Ali Erol, a.g.e., s. 21)

•  “Semada âleme ziya veren güneş bir olduğu gibi, Muhammediyyü’l-meşreb ve Sahib-i irşad olan varis-i hakiki de arz’da birdir. Vücud-i Nebi (s.a.v.), dinin merkezi olan arz’da ise de, Ruhaniyet-i Rasûlüllah, diğer âlemlerde dahi tebliğ-i ahkâm eylediği gibi, varsi-i hakiki olan zatın vazifesi de O’na tebean öyledir. Ve bütün kâmiller, kandillerini ondan yakarlar.” (Ali Erol, a.g.e., s. 20)

• Zatinin, sıfatının, esmaının, ef'alilin hudutsuzluğunca şükürler olsun Yarabbi.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • Administrator
  • Süper Mega üye
  • *******
  • İleti: 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S) 'DAN GÜZEL SÖZLER
« Yanıtla #3 : 09 Ekim 2008, 22:54:44 »
• Vasiyetim olsun: Tefrikaya düşmeyiniz. Kavmiyet gütmeyiniz.
Ehl-i Sünnet’in gayri olan yanlış yollara sapmayınız.

tşkk  hug1

Çevrimdışı yunushan

  • Paylaşımcı üye
  • ****
  • İleti: 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Üstazım Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.]
« Yanıtla #4 : 09 Ekim 2008, 22:59:26 »
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri ile ilgili bir hatıra

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz Beyefendinin, merhum Kur’an insanı Silistreli Süleyman Hilmi Efendi hakkında bir TV programı sonrası, bir muhatabıyla yaptığı şu ibretli diyalog, aydın geçinen bazı kişilerin din, dini meseleler ve din büyükleri hakkında aslında ne kadar şartlanmış ve cahil olduklarına enfes bir misaldir. Buradaki Süleyman Efendi’yi çıkarın, başka birini koyun, sonuç aynıdır. “Aydınımızın bir utanç vesikası” da diyebileceğimiz bu görüşmeyi sizlerle paylaşırken, Ebul Faruk Süleyman Hilmi Tunahan’a bir kere daha, binler rahmet diliyoruz..


“TGRT’deki program büyük bir yankı uyandırmış ve gelen fazla talepler üzerine program ikinci defa yayınlanmıştı. Ben de o sırada Bilecik İktisadi ve İdari İlimler Fakültesi Dekanı idim. İşte bu ikinci yayının hemen ertesinde özel kalemdeki arkadaşımız, Ankara’dan makam ve rütbe sahibi birisinin benimle görüşmek istediğini söyleyerek telefonu bağladı. Telefondaki ses ile aramızda geçen bu konuşma şu anda kaleme aldığım araştırmanın yazılış sebebini teşkil etti. Şöyle ki;

Telefondaki ses: Prof. Dr Ahmet Akgündüz siz misiniz?

-Evet, buyurun.

Telefondaki ses:Yani Bilecik İktisat Fakültesi dekanı olan Ahmed Akgündüz..

-Evet benim, doğru söylüyorum.

Telefondaki ses: Akşamleyin bir televizyon kanalında o cahil(!) adam hakkında methiyeler düzen sen misin?

-Kimi kastediyorsunuz?

Telefondaki ses:Tabii ki, Süleyman Efendi diye övdüğün o cahil ve devlet düşmanı adamı.

-Efendim, yanlış bir şey mi söyledim. Neden böyle söylüyorsunuz? Ben arşiv vesikaları ve doğru kaynaklara dayanarak konuştum. Eğer elinizde onun cahil ve cumhuriyet düşmanı olduğunu ispat eden belge varsa, onları bize ulaştırır ve yetkinizi de kullanarak devletin televizyonlarında imkân temin ederseniz, onun cahil ve millet düşmanı olduğunu anlatmaya da hazırım.

Telefondaki ses:İlkokul mezunu olmayan ve kendini ayrı bir dinin Peygamberi gibi gören bir adam hakkında belgeye ne gerek var? Herhalde üniversite mezunu ve ilim sahibidir demeyeceksiniz.

-Efendim ben size aydın ve kültürlü adamın kim olduğunu sorabilir miyim?

Telefondaki ses:Üniversite mezunu, okumuş, görmüş insan demek tabii ki[url=http://www.uyanangenclik.com]...[/url]

-Pekii, eğer bir insan ilahiyat fakültesini bitirse ve hatta o sahada doktora yapsa ve mezun olsa böyle bir insana din konusunda aydın ve kültürlü bir insan diyebilir miyiz?

Telefondaki ses: Elbette..Bunun böyle olduğunu mu söyleyeceksin Allah aşkına!

-Muhterem efendim, Siz Osmanlı devletinin son zamanlarında bugünkü İlahiyat fakültesini karşılayan Dâr-ül Hilafet’il Aliye medresesinin bulunduğunu, cahil dediğiniz bu insanın adı geçen okulun Tefsir Ve Hadis bölümünden birincilikle mezun olduğunu ve hatta Medresetü’l Mütehassisîn yani yüksek lisans ve doktora kısmını da başarıyla tamamlayarak öğretim üyeliği yapabilecek duruma geldiğini ve resmi makamlardan diploma aldığını biliyor musunuz?

Telefondaki ses: Hayır olamaz, nasıl olur?

-Ama elimdeki Osmanlı arşiv belgeleri böyle diyor. Ayrıca Hukuk Fakültesini bitiren bir insan sizin yanınızda cahil midir? Yoksa aydın ve kültürlü biri midir?

Telefondaki ses: Elbette ki aydın ve kültürlü bir insandır.

- Bu cahil dediğiniz insanın aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Medreset’ül Kuzat adıyla faaliyet gösterirken yüksek derece ile mezun olmuş birisi olduğunu da biliyor musunuz?

Telefondaki ses: Hayır bilmiyorum..

-Arşiv belgeleri bunu da ispat ediyor. Biz hangisine inanacağız?

Bütün bunları dinleyen telefondaki etkili ve yetkili şahıs, son noktayı şöyle koyuyordu: “Ahmed Bey! Biz bunların hiçbirisini bilmiyor ve bu insanlara cahil diyoruz. Halbuki bizler zır cahilmişiz, fakat farkında değiliz. Ne olur, bu bilgileri sağlam kaynaklara inerek ortaya koyun ve bizi doğru bilgilendirin.”

-----------------------------------------------------------------------------------
Kaynak: Tabular Yıkılıyor–2-Prof. Ahmed Akgündüz-OSAV Yayınları-İst–1997[/color]

 

Voiser