İbadetle İlgili Bazı Terim ve Kavramlar

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11650
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
İbadetle İlgili Bazı Terim ve Kavramlar
« : 23 Ocak 2018, 16:37:21 »
[b]Sahih[/b]

Kendisi için belirlenmiş olan temel unsur (rükün) ve şartları tam olarak
taşıyan ibadet ve işlemlerdir.

[b]Bâtıl[/b]

Kendisi için belirlenmiş olan temel unsur ve şartları hiç taşımayan ibadet ve
işlemlere denilir. Bu, sahihin tersidir. Hanefî fakihlerin haricindeki mezhepler
bu gibi ibadet ve işlemlere “fâsit” de derler. Onlar bâtıl ve fâsit terimlerini
eşanlamlı olarak değerlendirirler.

[b]Fâsit[/b]

Kendisi için belirlenmiş olan şartları eksik olarak taşıyan işlemlere denilir.
Bu tanım Hanefî fıkıhçılara göredir. Zira onlar, fâsit ve bâtıl terimlerini ilgili
bulunduğu sahaya göre farklı anlamda kullanırlar. İbadet sahasında hem
Hanefiler hem de diğer mezhepler “fâsit” ve “bâtıl”ı aynı anlamda kullanırlar.
Buna göre bütün mezheplere göre “fâsit ibadet” ile “bâtıl ibadet” aynı anlama
gelmektedir ve yokluğu/geçersizliği ifade etmektedir. Hukukî işlemler
sahasında ise Hanefiler ile diğer mezhepler arasında fâsit ve bâtıl terimlerinin
kullanılması arasında fark vardır. Hanefilere göre “bâtıl sözleşme” ile “fâsit
sözleşme” aynı anlamda değildir. Bâtıl sözleşme doğmamış kabul
edildiğinden kendisinden beklenen sonuçları doğurmaz. Dolayısıyla gerekli
unsurlar bir araya getirilerek yeniden yapılması gerekir. Fâsit sözleşme ise
unsurlarda değil şartlardaki eksiklik nedeniyle eksik doğmuş kabul
edildiğinden bu eksiklikler tamamlandıktan sonra gerekli sonuçları doğurur.
Diğer mezheplere göre ise bunlar ibadetlerde olduğu gibi, aynı anlama
gelmektedir.

[b]Müfsit[/b]

Bir ibadeti bozan veya sakatlayan fiil veya eksikliğe denir. Namaz kılarken
konuşmak, oruçlu iken bilerek bir şey yiyip içmek ve abdestli iken uzanarak
ya da dayanarak uyumak bu ibadetleri bozan davranışlardır. Bu gibi
davranışlara ibadeti bozmaları sebebiyle “müfsit” denir.

[b]Edâ[/b]

Mükellefin bir yükümlülüğü, belirlenen vakit içinde gerekli şartlara riayet
ederek eksiksiz yerine getirmesine “edâ” denilir. Mesela beş vakit namazın
her birini belirlenen vakit içerisinde, ramazan orucunu ramazan günlerinde ve
haccı hac için belirlenen aylarda ve zamanda gerekli şartları yerine getirerek
yapmak birer edâ örneğidir.

[b]İade[/b]

Mükellef, bir yükümlülüğü belirlenen vakit içinde fakat eksik bir şekilde edâ
edip, sonra yine vakit içerisinde tam olarak tekrar yerine getirirse buna “iâde”
adı verilir. Mesela, namaz vakti geldiği halde su bulamayıp teyemmümle
namaz kılan kimsenin, vakit içerisinde suya ulaştıktan sonra abdest alıp
namazını yeniden kılması “iade” sayılır.

[b]Kazâ[/b]

Bir yükümlülüğü vakti çıktıktan sonra tam olarak yerine getirmeye “kazâ”
denilir. Sabah namazının güneşin doğmasından sonra, öğle namazının vakti
çıktıktan sonra kılınması bunun örneklerinden bazılarıdır.

[b]Azîmet[/b]

Sözlükte azîmet, bir şeye kesin olarak yönelmek ve niyetlenmek anlamına
gelir. Fıkıh terimi olarak azîmet; Yüce Allah’ın, mükelleflerin hepsi için
bütün durumlarda yani meşakkat, zaruret ve ihtiyaç gibi geçici bir sebebe
bağlı olmaksızın bağlayıcı olmak üzere ilkten koyduğu hükümlerdir. Kısaca
azîmet, mükellefin normal durumlarda yerine getireceği aslî hükümleri ifade
eder. Azîmet, farz, vacip, sünnet ve müstehap niteliğindeki olumlu bir fiilin
yapılmasını; haram, mekruh gibi olumsuz davranışların da yapılmamasını
ifade eden bütün teklîfî hükümleri içine alır. Mesela namaz, oruç, hac başta
olmak üzere Allah’ın kullarını yükümlü tuttuğu bütün dinî vecibeler her
mükellef için konulmuş birer azîmet hükmüdür.

[b]Ruhsat[/b]

Ruhsat sözlükte kolaylık anlamına gelir. Terim olarak, Allah’ın kulların özür
ve ihtiyaçlarına göre koyduğu geçici hükümlerdir. Azîmetin karşıtı olan
ruhsat, meşakkat, zaruret ve ihtiyaç gibi geçici bir sebebe bağlı olarak azîmet
hükmünü terk etme imkânı verir ve sadece bu gibi durumlarla sınırlı olmak
üzere konulan hafifletilmiş hükümleri ifade eder. Mesele mükellefin oruç
tutması bir azîmet hükmüdür. Mükellef hasta veya yolcu olursa geçici bir
özür durumuyla karşı karşıya gelmiş demektir. Böyle özürlere sahip olanlar
azîmet hükmünü yerine getiremeyeceklerinden veya getirirken normalden
fazla zorlanacaklarından bunlara oruç tutmayı erteleme ruhsatı verilmiştir.
İyileştiklerinde veya yolculukları sona erince oruçlarını kazâ etmeleri gerekir.
Bu gibi yükümlülerin ramazanda oruç tutmamaları bir ruhsat hükmüdür.
Ruhsatın çeşitleri vardır. Geniş bilgi için fıkıh usûlü kitaplarının ilgili
bölümlerine bakılabilir.

[b]Rükün[/b]

Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısının bir parçasını
teşkil eden unsur demektir. İbadetlerde rükünler o ibadetin farzlarını
oluşturur. Rüknün bulunmaması bir şeyin hüküm ve sonuç ifde etmemesine
yani hükümsüz (bâtıl) olmasına sebep olur. Mesela, secde namazın
rükünlerindendir. Namazın varlığı secdenin yapılmasına bağlıdır. Secde
yapılmayan bir namaz hükümsüz olacağı için yeniden kılınması gerekir.

[b]Şart[/b]

Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ancak onun yapısından bir parça
olmayan iş veya vasıftır. Mesela abdest namazın şartlarındandır fakat
namazın mahiyetine bağlı değildir. Ancak namazın geçerli olması için abdest
almak şarttır.

[b]Sebep[/b]

Varlığı hükmün varlığına, yokluğu da hükmün yokluğuna alamet olan
durumdur. Mesela, vakit namazın, ramazan ayı orucun sebebidir.

[b]Mâni[/b]

Varlığı sebebe hüküm bağlanmaması veya sebebin gerçekleşmemesi
sonucunu doğuran durumdur. Mesela kan hısımlığı evlenmeye manidir.
Nisap miktarı malı bulunan bir kimsenin aynı oranda borcunun bulunması
zekât yükümlüsü olmasına manidir.