Ünite 3: İslâm Medeniyetinin Özellikleri - Sorularla Öğrenelim

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
[b]GİRİŞ[/b]
1. Geçmişten günümüze kadar Medenileşme hareketinin
genel seyri hakkında kısa bilgi veriniz.

Cevap: Tarihten günümüze gelinceye kadar insanoğlunun
bulunduğu her yerde, az veya çok medenîleşme
hareketinin görüldüğü aşikârdır. Toplu yaşayışa bağlı
gelişen medenî ilerlemeler, insanın yeryüzünde var
olduğu günden beri devam edip gelmektedir. Bu
bakımdan, günümüze gelinceye kadar insanlığın
birbirinden farklı özellik taşıyan kaç medeniyetle
karşılaştığı kesin olarak bilinememekle birlikte ünlü
medeniyet tarihçisi Arnold Toynbee, tarihteki 16
medeniyetin öldüğünü, 5’inin de günümüz Batı
medeniyeti tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı
karşıya olduğunu belirtmektedir.

[b]MEDENİYETLER VE İSLÂM MEDENİYETİ[/b]

2. Günümüzde ağırlık kazanan medeniyet türleri nelerdir?

Cevap: Günümüze geldiğimizde iki medeniyet bölgesinin
ağırlık kazandığı görülmektedir. Bunlardan biri,
Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer sistemlerin tesirinde
bulunan Batı medeniyeti, diğeri de İslâm dininin yayıldığı
bölgelerde hâlâ etkisini sürdüren İslâm medeniyetidir.

3. İslâm Medeniyetine etki eden medeniyet ve kültür
alanları nelerdir?

Cevap: İslâm Medeniyetine etki eden medeniyet ve kültür
alanları şöyle sıralanabilir:
• Roma (Bizans),
• İran,
• Hint,
• Çin.

4. Müslümanların kısa sürede Cebel-i Tarık boğazından
Çin seddine kadar olan bölgeye hâkim olmalarının
sebepleri nelerdir?

Cevap: İlme önem veren ve ilmî gelişmelere açık olan
İslâm sayesinde Müslümanlar kısa sürede damgalarını
vurdukları bir medeniyet meydana getirdiler. Bu
medeniyet, kısa bir zaman diliminde Cebel-i Tarık
Boğazı’ndan Çin Seddi’ne kadar olan geniş bir sahayı
kapladı. Müslümanlar, bu bölgelerde yaşayan halka şefkat
ve merhamet gösterdiler. Gerek inanç, gerekse yaşayış
bakımından onları zorlamadılar. Böyle bir yaşantı, kısa
sürede toplumda müspet gelişmelere fırsat verdi. Nitekim
ilk fetihlerden hemen sonra Müslümanlar, fen, ilim, sanat,
iktisat, tıp, tarih, edebiyat ve felsefe gibi ilimlerde büyük
bir ilerleme kaydettiler. Böylece büyük bir medeniyet
kurulmuş oldu.

5. Medeniyet farklılığından ileri gelen kültür farklılığını
nasıl açıklarsınız?

Cevap: Medeniyetler, mensubu bulunan insan ve
coğrafyaya göre farklı özellikler taşırlar. Bu bakımdan
çeşitli medeniyetlerden herhangi birisinin yayılma
sahasına dikkatli bir gözle bakıldığı zaman, içine aldığı
kavimlerin çokluğuna, ırk, cins, dil, renk ve kültür
farklığına rağmen herkes tarafından kullanılan ortak bazı
tarafların bulunduğu görülür. İşte bu ortak yönler, o
medeniyetin esasını, ruhunu ve özünü teşkil ederler.
Bunlar, o medeniyeti diğer medeniyetlerden ayırırlar.
Aynı medeniyet sınıfına dâhil olan milletler arasındaki
ister maddî, ister manevî olsun genel ve ortak yönler o
medeniyetin özelliğini ortaya koyar

6. İslâm medeniyeti kavram olarak nasıl tanımlanır?

Cevap: İslâm medeniyeti, İslâm dinini kabul eden
milletlerin elbirliği ile meydana getirdikleri ortak bir
medeniyetin adıdır.

7. İslâm medeniyetinin kuruluş ve gelişmesinde hangi
toplulukların payı vardır?

Cevap: İslâm medeniyetinin kuruluş ve gelişmesinde şu
payı olan topluluklar şunlardır:
• Araplar,
• İranlılar ve
• Türkler.

8. W.Barthold, İslâm medeniyetinin menşei hakkındaki
görüşlerini kısaca yazın.

Cevap: İslâm medeniyeti veya Arap medeniyeti adı, Orta
Zaman Şark medeniyetine verilmektedir. Bu medeniyeti
meydana getiren Müslümanlar, sadece Araplar olmadığı
gibi, Yakın Asya ve kısmen Afrika halklarının tamamı
ilim ve edebiyat dili olan Arap dili vasıtasıyla
birleşmişlerdi. Bu birlik, öyle bir medeniyet meydana
getirdi ki, günümüz Batı medeniyeti gelişmesini buna
borçludur.

9. İslâm medeniyetinin ilham aldığı değerler nelerdir?

Cevap: İslâm medeniyetinin ilham aldığı değerler;
• Kuran ve
• Sünnettir.

10. İslâm medeniyetinin gelişmesine doğrudan etki eden
Vakıfların İslâm medeniyeti üzerindeki fonksiyonları
nelerdir?

Cevap: Allah’ın rızasını kazanmak için kurulan vakıflar
İslâm medeniyetinin gelişmesini destekleyen tesislerdir.
Müslümanlar bu tesisler sayesinde adeta bir “Vakıf
Medeniyeti” meydana getirmişlerdi. Bu değerler, bir
taraftan toplumdaki fertlerin birbirlerini sevmelerine,
birbirlerine güvenmelerine ve birbirlerine yardım
etmelerine sebep olurken, öbür taraftan da başkalarının
hak ve hukukuna gelecek tecavüzlere karşı onları himaye
etme hüviyetine sahip kurumlardır.

11. İslâm medeniyetinin ortaya koyduğu değerlerin
kaynakları nelerdir?

Cevap: Din, vicdan, düşünce, kişisel hak ve hukuka riayet
gibi insanlık için gerekli olan prensipler, İslâm
toplumunun meydana getirdiği medeniyette yerlerini
aldılar. Bu değerler, bazen Kur’ân’ın emirleri, bazen de
Hz. Peygamber’in uygulaması şeklinde Müslümanlara
ulaştı. Bu tür emir ve uygulamaları göz önüne alan
Müslümanlar, evrensel insan hakları beyannamesinin
ortaya çıkışından asırlarca önce bunu fiilen uygulama
alanına koydular.

[b]İSLÂM MEDENİYETİ VE İLİM[/b]

12. İslâm Kültür ve Medeniyetinin beslendiği kaynaklar
nelerdir?

Cevap: İslâm kültür ve medeniyetinin en önemli kaynağı
olan Kur’ân-ı Kerim’dir. Kuran-ı Kerim ilk ayeti ile
okumayı emretmektedir. Bu kitabın kendisine gönderildiği
Hz. Peygamber de ümmetine bu yolda talimat veriyordu.
Özellikle bazı hadislerin genel anlamda ilmi teşvik
etmeleri, Müslümanların asırlar boyu her türlü ilmî
faaliyette bulunmalarına vesile oldu. İslâm, maddî olduğu
kadar, manevî alanda, başka bir ifade ile hayatın bütün
alanlarında uygulanan bir sistem olduğundan, onun
gayretini sadece ruhanî ve manevî saha ile sınırlandırmak
mümkün değildir.

13. İslâm Medeniyetine katkı sağlaması yönünden ilmi
çalışmalar yapan âlimler kimlerdir?

Cevap: İslâm Medeniyetine katkı sağlaması yönünden
ilmi çalışmalar yapan âlimler şöyle sıralanabilir:
• et Taberî, Razi,
• İbn Cülcül,
• İbn Cezzar,
• İbn Sina,
• el-Mesûdî,
• el-Birûnî,
• İbn Hazm,
• İbn Rüşd,
• el-Gazzalî,
• İbnü’n-Nefis,
• Abdülaziz es-Sivasî,
• Geredeli Murad,
• Hacı Paşa,
• Mukbilzâde Mümin,
• Sabuncuoğlu Şerafeddin Ali,
• Ak Şemseddin,
• Ali Kuşçu,
• Mirim Çelebi,
• İbn Kemal,
• Ebussuûd Efendi.

14. Toplumların düşünce ve buna bağlı hareketlerinin
şekillenmesinde rol oynayan etken hangisidir?

Cevap: Dinler, toplumların düşünce, anlayış, hareket ve
davranışlarının şekillenmesinde büyük rol oynarlar. İslâm
medeniyetinin doğuşunu, gelişmesini ve şekillenmesini
sağlayan en büyük etken, İslâm dininin ilme verdiği
değerdir. Sözü edilen medeniyetin gelişmesine etki eden
daha başka âmiller olmakla beraber en büyük etkenin ilim
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İslâm Medeniyetinin
gelişmesini destekleyen en önemli faktör eğitimdir.
Toplumu ıslah etmek ve onun fertleri arasında ahenkli bir
düzen sağlamak için eğitim-öğretim faaliyetleri
programlarının yapılmasına ve zamanla bunların sistemli
bir şekil almasına ihtiyaç vardır.

15. İslâm medeniyetinin Osmanlı coğrafyasındaki gelişim
seyri nasıldır?

Cevap: Osmanlı beyleri ve sultanları, belli bir kültür ve
anlayış çerçevesinde devrin ilim adamlarını etraflarında
toplamışlardı. Gerek toplum, gerekse devlet, ilim
adamlarına büyük bir değer veriyordu. Bundan dolayı ilim
adamlarının eğitim-öğretim konusunda karşılaşabilecekleri
her türlü olumsuzluğu ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı.
Bu devlette, ilim ve bu sahanın mensuplarına itibar edilip
saygı gösterildiği için İran, Horasan, Dağıstan, Hindistan,
Buhara, Halep, Şam, Mısır ve Karaman gibi ilmî
faaliyetlerin geliştiği İslâm dünyasının birçok bölgesinden
pek çok âlim İstanbul’a akın ediyordu. Böyle müspet bir
akın sebebiyle devletin siyasî merkezi olan İstanbul, yavaş
yavaş İslâm âleminin ilim merkezi haline de geldi.
Osmanlı döneminin XV ve XVI. asırlarında müsbet ve
dinî ilimlerin her alanı ile meşgul olan bilginlerin
meydana getirdikleri eserler sebebiyle bu asırlara “Türk
Asırları” denilmektedir.

16. Osmanlı Dönemindeki ilmi gelişmelere hizmeti
geçenler hangi ilmi eserler içerisinde zikredilmiştir?

Cevap: Osmanlı Dönemindeki ilmi gelişmelere hizmeti
geçenler aşağıda sıralana ilmi eserler içerisinde
zikredilmiştir:
• Taşköprülü İsameddin Ahmed Efendi’nin eş-
Şakaiku’n-Numaniyesi,
• Süleyman Saadeddin Efendi’nin Devhatü’lMeşayih’i,

• Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri,
• Osman Şevki’nin Beşbuçuk Asırlık Türk
Tababeti Tarihi,
• Mahmut Karakaş’ın Müsbet İlimde Müslüman
Âlimler,
• Franz Babinger’in Osmanlı Tarih Yazarları ve
Eserleri gibi kaynaklara bakılabilir.

[b]İSLÂM MEDENİYETİ VE ADALET[/b]

17. İslâm Medeniyeti içerisinde temellenen Adalet
kavramının esasları nelerdir?

Cevap: Tarih boyunca adalet, toplumların sosyal yapısını
belirleyip koruyan ve toplumsal yapıyı ayakta tutan temel
yapı taşlarından biri olmuştur. Toplumun, adaleti gözeten
bir yapı üzerine inşa edilmesi medenî gelişmeyi belirlediği
gibi, uygulanmaması da toplumsal işleyişteki noksanlığı
ortaya koyar. İslâm medeniyetinin önemli özelliklerinden
biri de adalet prensip ve anlayışına bağlı olmasıdır. Arapça
“a.d.l.” kökünden gelen adalet kelimesi, sözlüklerde hakkı
yerine getirmek, denk kılmak, doğru olmak, birbirine eşit
olmak, terazinin kefelerini eşit hale getirmek, insaf etmek,
haksızlıktan kaçınmak, herkese hakkını vermek,
davranışlarda doğru olmak ve tarafsızlık gibi birçok
anlama gelmektedir.

18. Adaletli ölçüleri içinde hareket eden idarecinin
cennete gideceğine dair bir hadis yazınız.

Cevap: “Hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah,
yedi zümre insanı kendi (arşının) gölgesinde barındırır ki,
bunların ilki adaletle hükmeden ve âdil davranan
yöneticidir.”

19. İktidarlar hangi değerler sayesinde varlıklarını devam
ettirirler?

Cevap: Bazı toplumlarda güç ve otoritenin dışında bir
hakkın tanınmadığı bir dönemde yeni yeni filizlenip
gelişen Osmanlı Beyliği’nde adalet, hak ve hukuk
prensiplerine göre davranma, babadan oğula (nesilden
nesile) vasiyet ediliyordu. Osmanlı siyaset düşüncesinde
varılması hedeflenen en önemli gaye adalettir. Halkın
sosyal refahı için adalet, belirleyici bir ölçü olarak
benimsendiği gibi, kurumların asıl gayesi de bu ilkeye
göre belirlenmiştir.

[b]İSLÂM MEDENİYETİ VE HOŞGÖRÜ[/b]

20. İslâm Medeniyetinde hoşgörülü olmanın yeri nedir?

Cevap: Kelime olarak “görmezliğe gelme, bağışlama gibi
manalara gelen hoşgörüyü müsamaha ve tolerans
kelimeleriyle de kullanıyoruz. Sözde ve fikirde kalmayıp
eyleme dönüştürüldüğünde insanlar arasında sevgi ve
bağlılık meydana getiren hoşgörü İslâm’ın önemsediği ve
insanlar arasında uygulanmasını istediği değerlerden
biridir. Kur’ân-ı Kerim’in, “Rabbinin yoluna, hikmetle,
güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni en güzel tarik
(yol, şekil) hangisi ise onunla yap” (Nahl, 16/125). Keza,
“Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2/256) ayetleri, İslâm’ın
başka din, anlayış ve felsefelere sahip olan insanlara bakış
açısını ortaya koymaktadır.

21. İslâm’ın yayılış tarihi ile ilgili yabancı dilde yazılmış
eserlere örnek veriniz.

Cevap: Hz. Peygamber döneminde sayısız örnekleri
verilen İslâmî müsamaha o kadar geniştir ki, günümüzün
insaflı yabancı araştırıcıları da bunu kabul etmek zorunda
kalmıştır. İslâm’ın bu yöndeki uygulamasından
hayranlıkla bahseden Batılı bir kaynak bize şöyle bir olay
anlatır: “Bir gün, bir Musevî Muhammed’e gelir. İleri
gelen erkândan birisinin kendisinin dinî hislerini incittiğini
ve Muhammed’in Musa’dan üstün bir peygamber
olduğuna dair bir ifadede bulunduğunu söyler. Peygamber
o zata dönerek der ki, böyle bir şey söylememeliydin,
başkalarının itikadına saygı göstermek gerekir.” Bu
ifadeler bize, Hz. Peygamber’in dinî inanç konusunda ne
kadar hoşgörülü ve müsamahakâr davrandığını
göstermektedir.

22. İslâm Medeniyetindeki hoşgörü anlayışının Endülüs
coğrafyasındaki etkisini kısaca açıklayınız.

Cevap: Endülüs fethedilmeden önce Hıristiyan yöneticiler
tarafından baskıya maruz kalan ve zorla Hıristiyanlaştırma
muamelesine tabi tutulan Yahudiler, Müslümanların
adaletli ve hoşgörülü yaklaşımları sonucunda varlıklarını
muhafaza ettiler. Endülüs’ün fetih sürecinde ve sonrasında
Müslüman yöneticiler gayrimüslim unsurlara karşı olumlu
davranışlarda bulunmuşlardı. Onları, Müslümanların
şehirlerinde ikamet ettirmişler, din, can, mal ve seyahat
özgürlüklerini son noktasına kadar kullanmalarına izin
vermişlerdi. Hıristiyanlar ve Yahudiler açısından
bakıldığında, Endülüs’teki yöneticilerin bu türden
uygulamaları onların Müslümanlarla tek bir devlet çatısı
altında asırlarca bir arada yaşamalarına imkân vermişti.
Müslüman Araplar 711 senesinde İslâmiyet’i İspanya’ya
sokmuşlardı. 1502 senesinde ise Ferdinand ve İsabella
tarafından duyurulan bir ferman ile bütün İspanya kraliyeti
dâhilinde İslâm dini yasaklandı. Hâlbuki bu iki tarih
arasında geçen yüzyıllar süresince Müslüman İspanya’da
Ortaçağın en parlak tarih sayfalarından biri yazılmıştır.

23. İslâm Medeniyetindeki hoşgörü anlayışı Osmanlı
coğrafyasında nasıl gelişmiştir?

Cevap: Osmanlı coğrafyasında insanlar, ahenk ve barış
içinde yaşıyorlardı. Nitekim yine Gibbons, bu konuya
temas ederek, Yahudilerin toptan öldürüldüğü ve
engizisyon mahkemelerinin ölüm saçtığı bir devirde
Osmanlı idaresi altında bulunan çeşitli dinlere bağlı
kimselerin huzur, barış ve uyum içerisinde yaşadıklarını
belirtir. Ayrıca Osmanlıların, yakın dönem tarihinde
milliyetlerini tesis ederken dinî hürriyet prensibini temel
taşı olmak üzere koymuş ilk millet olduğunu, ardı arkası
kesilmeyen Yahudi işkence ve engizisyon lekesinin en
yoğun yaşandığı asırlar esnasında, Hıristiyan ve
Müslümanların, Osmanlıların idaresi altında huzur ve
uyum içinde yaşadıklarını ifade eder.

[b]İSLÂM MEDENİYETİNDE İNSAN HAKLARI[/b]

24. İslâm Medeniyeti içinde İnsan Hakları nasıl bir yer
tutmaktadır?

Cevap: Herhangi bir sebepten dolayı hakkını
koruyamayacak durumda olan insanların haklarını
korumak ve onlara gelebilecek maddî-manevî zararlara
engel olmak için yapılan faaliyetlere insan haklarını
koruma denir. Bu müessese İslâm dünyasında özellikle
halkın şikâyetlerini dinleme ve bir anlamda onu devlete
karşı koruma hususunda küçümsenmeyecek bir hizmeti
yerine getirmiştir. Uzun tarihî bir geçmişe sahip olan
mezâlimin Pers (İran) ve hatta cahiliye dönemi Araplarına
kadar uzandığı belirtilmektedir.

25. Hılfü’l-Fudûl olayı nedir? Bu olayın gelişimi hakkında
kısaca bilgi veriniz.

Cevap: Yemen’in Benî Zebîd kabilesinden biri ticaret için
Mekke’ye gelmiş ve umre 58 niyetiyle de ihrama girmişti.
Sehm kabilesinden As b. Vâil adamın bütün mallarını gasp
etmişti. Yemenli adam Kureyş’in toplandığı bir zamanda
Ebû Kubeys dağına çıkıp gaspedilen mallarının kendisine
iade edilmesi için yardım istemişti. Malları gaspedilmek
suretiyle haksızlığa uğrayan bu adamın şikâyeti üzerine o
dönemin Mekke ileri gelenleri Abdullah b. Cüd‘an’ın
evinde, bu türden haksızlıkları ortadan kaldırmak ve
özellikle dışarıdan gelen insanları korumak için bir
toplantı yaparlar. Kırk yaşından aşağı olanların kabul
edilmediği bu toplantıda istisnaî olarak o sıralarda henüz
25 yaşında bulunan Abdullah’ın oğlu Muhammed (Hz.
Peygamber) kabul edilmişti. Haksızlıkları önlemek
gayesiyle yapılan bu toplantıya Hılfü’l-fudûl adı
verilmişti. Büyük İslâm âlimi Mâverdî, fâzıl (erdemli) ve
iyi insanların yemini anlamına gelen hılfü’l-fudûla
dayanarak onu cahiliye dönemindeki bir çeşit mezâlim
olduğunu kabul eder.

26. Osmanlı Devleti’nde insan haklarının gelişimi ve
uygulanış biçimleri nasıl olmuştur?

Cevap: Osmanlılar döneminde insan hakları, birbirinden
ayrı gibi görünen ve farklı isimlerle anılan müesseselerce
korunmakta idi Bu makamlar arasında Divan-ı hümâyûn,
meşîhat makamı (şeyhülislâmlık), normal mahkemeler,
ihtisâb ve ahîlik gibi teşkilâtlar sıralanabilir. Osmanlı
dünyasında, günümüzün ifadesiyle sivil toplum örgütü
diye isimlendirebileceğimiz müessese insanların haklarını
korumak ve onlara yardım etmek üzere teşkilatlanmış olan
vakıftır. Vakıf kurumu yüzyıllardan beri İslâm ülkelerinde
büyük bir önem kazanmış sosyal ve ekonomik hayat
üzerinde derin tesirler icra etmiş olan dinî ve hukukî bir
kurumdur.