Görülmeyen Varlıklar - Cinler

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Görülmeyen Varlıklar - Cinler
« : 03 Şubat 2018, 11:18:33 »
Sözlükte “örtme, gizleme” manasına gelen “cenne” fiilinden türeyen cin
kelimesi, duyularla idrak edilemeyen ve insanlar gibi ilahî emirlere uymakla
yükümlü tutulan varlık türünün adıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de cinlerin Allah’a
itaat eden melekler ile O’na isyan eden şeytanlardan ayrı bir statüde
bulundukları beyan edilmektedir. Cinler de aynen diğer gaybî varlıklar gibi
varlıkları vahiy yoluyla ispatlanan varlıklardan olup onları inkâr etmek küfre
girmeye sebep olur.

Kur’ân-ı Kerim’de genel olarak cinlerle ilgili şu bilgiler verilmektedir.
Buna göre cinler de insanlar gibi Allah’a kulluk etmeleri için yaratılmıştır.
Cinlere de peygamber gönderilmiş, bir kısmı iman etmiş, bir kısmı kâfir
olarak kalmıştır. Son Peygamber olan Hz. Muhammed, insanlara olduğu gibi
cinlere de Allah’tan aldığı emirleri iletmiştir. Cinler insanlara nispetle daha
üstün bir güce sahiptirler. Meselâ kısa sürede uzun mesafeleri katedebilir,
insanlarca görülmedikleri halde insanları görebilir, insanların bilmediği bazı
hususları bilebilirler. Fakat geleceği (gayb) onlar da bilemezler. Cinler
gökteki meleklerin konuşmalarından gizlice haber almak isterlerse de buna
imkân verilmez. Cinler insanlarda olduğu gibi evlenip çoğalırlar, doğar, ölür,
yer ve içerler.

İblis de cinlerdendir ve onun insanların yanı sıra cinlerden de
yardımcıları vardır. Bazı cinler, Hz. Süleyman’ın emrine girerek ordusunda
hizmet görmüş, mabet, heykel, büyük çanak ve kazan gibi bazı nesnelerin
yapımında insanlarla birlikte çalışmışlardır. Kur’an’da el-Cin (72/1-28)
adıyla müstakil bir sure bulunmakta ve burada cinlerin kendi aralarında
yaptıkları konuşmaların Peygambere vahyolunduğu bildirilmektedir.

Hadislerde de cinlerle ilgili bazı bilgiler bulunmaktadır. Burada, her
insanın yanında bir cin bulunduğu, bunların müminlere vesvese vermeye
çalışırlarken, Kur’an okunan yerde bu etkilerini kaybettikleri bildirilmektedir.
Ayrıca hadislerde Hz. Peygamberin cinlerle konuştuğu ifade edilmektedir.
Bir rivayette Resûl-i Ekrem geceleyin bir grup cinle bir arada bulunmuş,
onlara Kur’an okumuş, sabah olunca da durumu ashabına anlatmıştır (bk.
Müsned, VI, 153, 168; Buhârî, “Menâkıbu’l-ensâr”, 132, “Salât”, 75)
Cin inancına eski toplumlarda da rastlanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm
kendinden önceki milletlerde var olan bu inancı düzelterek sınırlarını
çizmiştir. İslâm öncesinde Araplar, cinleri, melek ve şeytanlarla birlikte yarı
tanrısal özelliğe sahip bulunan varlıklar olarak kabul etmekte ve onların
kötülüklerinden emin olmak için kurban kesip tapınmaktaydılar. İslâm dini
bu anlayışı reddederek onların da insanlar gibi şuur ve irade sahibi, Allah’a
karşı sorumluluğu olan varlıklar olduğunu, insanlar gibi Allah’a kulluk etmek
için yaratıldıklarını, kendilerine elçiler gönderildiğini ve içlerinde inananların
ve inanmayanların bulunduğunu haber vermektedir.

Ayet ve hadisleri incelediğimizde, cinlerin kendilerine özgü bir yapıya
sahip bulundukları, çeşitli şekil ve bedenlere girebildikleri (temessül)
anlaşılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de cinlerin atası sayılan “cânn”ın ise karışık
ve çok zehirleyici bir ateşten yaratıldığı beyan edilmektedir (er-Rahman
55/15). Hz. Âişe’den rivayet edilen bir hadiste, insanın çamurdan, meleklerin
nurdan, cinlerin ise karışık ateşten yaratıldığı belirtilmektedir (Müslim,
“Zühd” 10). Kur’an’da cinler hakkında kısa ve özet bilgiler verilmesine
karşın bazı İslâm bilginleri onların mahiyeti konusunda birbirinden farklı
görüşler ileri sürmüşlerdir. Gazzâli, cinlerin gayr-i maddî cevherlerden
oluştuğunu öne sürmüş, meleklerin, cinlerin ve şeytanların bu açıdan
birbirlerine benzediklerini belirtmiştir. Eş’arîlerin çoğunluğuna göre ise;
cinler, maddî cevherlerden oluşmakla birlikte, her şeye gücü yeten Allah
onları duyularla algılanamayan bir yapıda yaratmıştır. İslâm filozofları ise
cinleri, “cismanî olmayan cevherler” olarak kabul etmişlerdir.

İnsanların cinleri görüp göremeyecekleri hususu ise tartışmalıdır. Cinlerin
insanlarla ilişkileri ve birbirlerine karşı etkileri hususunda da âlimler arasında
görüş birliği yoktur. Kur’an’da cinlerle insanlar arasındaki ilişki, Hz.
Süleyman kıssası dışında olumsuz bir biçimde anlatılmaktadır.
İslam âlimlerine göre cinler, uzun yaşadıkları ve meleklerden haber
sızdırabildikleri için insanların bilemedikleri bazı hususlara vakıf olabilirler.

Ayetlerde cinlerin, yeryüzünde kendilerine yakın gördükleri kişileri
(kâhinler) aldatmak ve yönlendirmek için gökyüzünü dinleyip oradan bazı
sözler kaptıkları haber verilmektedir. Ancak daha sonra onlara engel olmak
için üzerlerine ateş şuleleri (şihâb) gönderildiği, üzerlerine yıldızlar atılarak
taşlandıkları, böylece göğün şeytanlardan korunduğu bildirilmektedir (el-Cin
72/9).

Resûlullah cinlerin gökten aşırdıkları sözlere kendilerinden eklemeler
yaparak kâhinlere ulaştırdıklarını bildirmektedir. Bir rivayette, kâhinlerin
gaipten haber vermelerinin hiçbir değerinin olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca
Hz. Peygamber kâhinlerin iddialarının bazen doğru çıktığının sorulması
üzerine, bunun kulak hırsızlığı türünden, cinlerin yüzlerce yalanla beraber
kâhinlere fısıldadığı sözlerden ibaret olduğunu söylemiştir (Buhari “Tıb” 46).
İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, cinlerin gökten haber aşırmasının, son
peygamberin gönderilmesi ile birlikte sona erdiği görüşündedir.

Cinlerin insanlarla olan ilişkisi bakımından üzerinde durulması gereken
hususlardan biri de; halk arasında “cin çarpması” olarak bilinen ve cinlerin
insan bedenine girerek onu ruhen ya da bedenen hasta etmesi şeklinde dile
getirilen anlayıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de konuyla ilgili olarak, “şeytan
çarpması”, “cinlenme” ve “vesvese ve telkinle insanı etkileme” şeklinde
ifadeler bulunmaktadır. Kur’an’da geçen bu türden ifadelerin büyük
çoğunluğu, düşmanları tarafından Hz. Peygamber’e yöneltilen ithamlardır ya
da bu ithamlara cevap vermek için zikredilmektedir. Bu dönemde yüksek
makamlardan insanlara ulaşan bilgilerin (ilham) kaynağının cinler olduğuna
inanan müşrikler, Kur’anın da kaynağının cinler olduğu düşünmüşlerdir. Bu
nedenle onlar Peygamber’i cinlenmiş anlamına gelen “mecnun” şeklinde
nitelemişlerdir. Kur’an, Hz. Muhammed’e indirilenlerin Allah’ın vahyi
olduğunu açıkça beyan etmektedir.

Bütün bunlardan sonra cinlerin insanlarla maddî temas ve fiziksel zarar
içeren bir ilişki türü dışında, ilham verme, haberdar etme, telkinde bulunma
ve vesvese verme şeklinde bir etkileşimde bulundukları ileri sürülebilir. Bu
açıdan halk içinde cinlerle insanların evlenmelerini mümkün gören anlayışı
doğru görmek söz konusu değildir. Çünkü bu iki tür, farklı yapıya sahip ve
farklı âlemlere ait varlıklardır.

Çağımızda cinlerin canlılığını ruhtan alan ve ezelde var edilen ışınlardan,
ufolardan veya enerjiden yahut bazı hadislerde hastalıkların sebepleri olarak
gösterilmeleri dikkate alınarak mikroplardan ibaret olduğu tarzında birtakım
görüşler ileri sürülmüş ise de bunlar ilmî bakımdan temellendirilemeyen
teorilerdir. Zira duyular ötesi bir varlık türü olmaları bakımından onlar
hakkında sadece vahiy yoluyla bilgi alabiliriz.