İslâm dinine göre varlıkları; görünen (kesîf) ve görünmeyen (latîf) varlıklar olarak ikiye ayırmak mümkündür. Görünen varlıklar insanın da içinde bulunduğu, fizikî yapıya ve bir hacme sahip olan tüm maddî varlıkları kapsamaktadır. Bu canlılar, duyu organlarıyla algılanabildiği için varlıkları konusunda herhangi bir tartışma yoktur. Görünmeyen varlıklar ise, duyu organlarıyla algılanabilecek maddî bir yapıya sahip olmadıklarından, bunlar hakkında bilgi edinme yolumuz ancak vahiydir.
İslam dininin iman esaslarından biri de meleklerin varlığına inanmaktır. Melekler, duyu organlarıyla algılanması mümkün olmayan varlıklardır. Onlar hakkındaki tek bilgi kaynağımız Kur’ân-ı Kerim’dir. Bu nedenle onların mahiyetleri hakkında vahyin dışında söylenen şeylere itibar edilmemesi gerekir. Pozitif bilimlere dayanarak meleklerin varlığı veya yokluğu hakkında kesin bir sonuca varmak da mümkün değildir. Bununla birlikte insan aklı, meleklerin varlığını kavrayabilir. Çünkü varlıklar âlemini duyulur alanla sınırlamak doğru değildir. Nitekim birçok ayette Allah, yerde ve göklerde görmediğimiz birçok ordular yarattığını bildirmektedir. Müslümanların her gün namazda kırk defa okuduğu Fatiha suresinin başında geçen “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır” ayetindeki “âlemler” ifadesi bu dünyalara işaret etmektedir.
İslam’da melek inancı aynı zamanda cin ve şeytan adı verilen varlıkların bulunduğunu kabul etmeyi de gerektirir. Yüce Allah, bu varlıkların mevcudiyetinden Kur’ân’da açıkça bahsetmektedir. Duyu organlarıyla idrak edilememe konusunda meleklerle ortak özelliğe sahip olan cinler ve şeytanlar, görevleri ve yaratılış amaçları bakımından onlardan farklıdırlar.
Evrende, farklı iklimlerde, değişik mahiyetlere sahip varlıkların bulunması, insanın idrak sahasını genişleten ve onun düşüncelerine derinlik kazandıran bir durumdur. Böylece insanın gayb kavramını algılaması da kolaylaşır. İslam’da gayb kavramı duyular ötesi âlemi de içine alan geniş bir anlam içeriğine sahiptir. Bu alan, öteden beri tüm toplumların merak ettiği konulardandır. Çağlar boyunca bütün dinlerde ve kültürlerde bu âleme ait varlıklar olduğu kabul edilmiş, çeşitli şekillerde bunlarla bağlantı kurulmaya çalışılmıştır. Bu durum gayb kavramının tüm insanlarda ortak olduğu ve doğuştan fıtrî bir özelliğe sahip bulunduğu anlamına gelir. Kur’anda “gayba iman” müminlerin özelliklerinden sayılmaktadır. Kur’an; melek, cin ve şeytan gibi gaybî varlıklardan bahsederek hem insanlara bu konuda bilgi vermekte hem de onun bu varlıklarla olan iletişimini düzenlemektedir.
Nitekim halk içinde bu türden varlıklar hakkında insanların inancını zedeleyen birçok yanlış anlayışın bulunduğu bir gerçektir.
[b]MELEKLER[/b]
Sözlükte “kudret, kuvvet ve elçilik yapma” anlamlarına gelen “mülk, lek, elk” köklerinden türemiş olan melek, terim olarak; “Allah tarafından yaratılan, çeşitli şekillerde görünebilen, zor işlere güç yetirme özelliğine sahip, ancak iyi nitelikte işler yapabilen, erkeklik ve dişilik vasıfları bulunmayan ve Allah’a itaatten ayrılmayan nurani varlıkların adıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve sahih hadislerde meleklerin varlığına inanmak, iman esasları içinde sayılmaktadır. Burada meleklerin özellikleri ve görevleri hakkında da bir çok bilgi verilmektedir. Ayet ve hadislerde meleklerin fizikî olarak görünmeyen varlıklar olduğu, insanlardan ve cinlerden farklı olarak ışıktan (nûr) yaratıldıkları belirtilmektedir. Bunun gibi meleklerin Hz. Âdem’in yaratılışından önce var oldukları ve Allah’la konuştukları da ifade edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de meleklerin yiyip içmedikleri, iri cüsseli ve güçlü bir yapıda bulundukları ve bu güçlerini temsil eden kanatlara sahip oldukları bildirilmektedir. Âyette geçen kanat (cenâh, çoğulu ecniha) kelimesi, kuş vb. hayvanlarda bulunan uçma organı anlamına gelebildiği gibi; taraf, yan, el ve kudret manalarında da yorumlanabilir. Kur’an’da müş- riklerin, meleklerin dişiliği ve onların Allah’ın kızları olmaları hakkındaki iddiaları sert bir dille reddedilmiş, meleklere düşman olanların Allah’a da düşman oldukları belirtilmiştir (el-Bakara 2/97-98).
|