Dostluk ve arkadaşlık, toplumsal bir varlık olan insanın en önemli ihtiyacıdır.
Çocukluğumuzda oyun oynarken, öğrenciliğimizde okula gidip gelirken,
çarşıda dolaşırken hep yanımızda iyi anlaştığımız bir arkadaşımızın bulunmasını
arzu ederiz.
Kindî ve İbn Miskeveyh dost kavramını;
“Sen demek olan bir başkası” şeklinde tanımlar. (İbn Miskeveyh, 1983, 141)
Bu tanım, kişinin, “dostum,arkadaşım” dediği kimseyle adeta bütünleştiğini,
duygu ve düşüncelerinin bir bakıma onunla özdeşleştiğini ifade eder.
Gerçek dostluk böyledir. Aynı şeyi hisseder, aynı şeyi düşünürler.
Çağımızda insanın gerçek dostlara olanihtiyacı,
başka dönemlerde olduğundan çok daha fazladır.
Aristo, “insan iyi durumda da, kötü durumda da dosta ihtiyaç hisseder.
Kötü durumda iken dostlarının yardımına, iyi durumda iken de onların
yakınlığına ve iyilikte bulunabileceği kimselere ihtiyaç duyar.” der. Öyleyse
dostluk, insanın her durumda aradığı bir şeydir. Sokrates de, “Dostluk
konusunun küçük olduğunu zanneden kimsenin kendisi küçüktür. Bence
dostluğun değeri ve önemi, Karun’un altınlarından, kralların hazinelerinden,
insanların elde etmek için yarıştıkları mücevherlerden daha büyüktür. Bunlar
kesinlikle dostluğa denk olamaz. Bunların hiçbiri yardımına güvendiğin
dostunun yerini tutmaz.” der. Bu ifadeler gerçek dostluğun insan için ne
kadar önemli olduğunu gösterir.
İbn Miskeveyh, Sokrates’e dayanarak dost edinmenin şartlarını şöyle
açıklar:
1. Bir dost edineceğimiz zaman, onun çocukluk döneminde annesi-babası,
kardeşleri ve diğer yakınlarıyla ilişkisinin nasıl olduğunu öğrenmeliyiz.
Annesi-babası ve diğer yakınlarıyla ilişkisi iyi olan kimseden dostluk
beklenir. Aksi halde ondan uzaklaşmak gerekir. Annesi-babası ve diğer
yakınlarıyla iyi geçinemeyen birinin, başkalarıyla iyi geçinmesi zordur.
2. Sonra, onun senden önceki dostlarına karşı davranışlarını öğrenmende ve
bunu annesi-babasına karşı davranışlarıyla karşılaştırmanda yarar vardır.
Önceki dostlarına ihanet eden birinin, sana da ihanet etmesi doğaldır.
3. Sonra, onun teşekkür etmesi gereken kimselere teşekkür edip etmediğini
veya nankörlük edip etmediğini araştır. Burada teşekkür ile yerine
getirilmesi zor olan bir şeyi değil, “dostum” dediğin kişide teşekkür
niyetinin ve düşüncesinin bulunup bulunmadığını kastediyorum. Çünkü
bu niyete sahip olmayan biri, gücü yetse bile, arkadaşına herhangi bir
karşılıkta bulunmaz. Kendisine yapılan iyilikten sürekli yararlanır ve
bunu bir “hak” olarak görür. Böyle olunca ona iyilik yapmak sizin
görevinizdir. Bu psikolojideki birine bir defa iyilik yapmadığınızda, siz
artık “kötü insan”sınızdır. İbn Miskeveyh, dostluk ilişkilerinde bu
“teşekkür niyeti”ne sahip olmayı o kadar önemser ki, şu cümleleri
oldukça dikkat çekicidir: “Hiçbir şey nimeti inkâr etmek kadar öç almayı
gerektirmez. Bu konuda inkâr, kendisine hiçbir zarar vermediği halde,
Allah’ın, nimetlerini inkâr edenler için ahirette hazırladığı cezayı
düşünmek yeterlidir. Şükür kadar nimeti celbeden ve onu sağlamlaştıran
bir şey yoktur. Öyleyse dostluk yapacağın kimselerde bu özelliğin
bulunup bulunmadığına dikkat et.”
4. Ayrıca arkadaşlık yapacağın kişinin rahatına düşkün olup olmadığını,
maddî konuları aşırı derece önemseyip önemsemediğini öğrenmende
yarar vardır. Çünkü rahatına düşkün olan kimse, kolay kolay başkası için
zahmete katlanmaz. Maddî konuları aşırı derece önemseyen kimsenin ise
dostluğu, çıkar ve menfaate dayalı bir dostluk olur.
5. Yine onun başkanlığı (riyaset) ve üstünlüğü sevip sevmediğine dikkat et.
Başkanlığı ve üstünlüğü seven kimse, hep önde olmak, üstün olmak ve
dediklerini yaptırmak ister. Böyle bir anlayış ise dostlukta karşılıklı
sevgi, saygı ve fedakâlığa ters düşer. (İbn Miskeveyh, 1983, 142-143)
Dost seçiminde bu ilkeler gerçekten önemlidir. Dostluk ve arkadaşlık
maddî ve manevî birçok şeyin paylaşıldığı güzel bir ilişkidir. Bu ilişkide
sevinç ve kederler paylaşıldığı gibi, gerektiğinde imkânlar da paylaşılır.
Taraflar birbirine sevgi ve saygı göstermek, doğru ve dürüst davranmakla
yükümlüdür.
Dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken birkaç noktayı daha
şöyle ifade edebiliriz:
a. Dostluklar bir çıkar ve menfaate dayanmamalıdır. Aksi halde menfaat
sona erince, dostluk da sona erer. Hz. Peygamber, menfaate
dayanmayan, Allah için olan dostlukları teşvik edip övmüştür. (Bkz.
Müslim, “Birr”, 37)
b. Dostlarımızın güzel ahlâklı kimseler olmasına dikkat etmelidir.
Atasözlerimiz dostluk ve arkadaşlığın önemini ne güzel vurgular:
“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyim.”
“Kişi arkadaşından bellidir.”
“Üzüm üzüme baka baka kararır.”
Hz. Peygamber de bir hadîsinde dostluk konusunu güzel bir örnekle şöyle
açıklamıştır:
“İyi insanla arkadaşlık eden, güzel koku satıcısının yanında duran kimse
gibidir. Güzel koku satan, her durumda yararlıdır; ya ondan koku satın
alırsın ya da o kendisi sana ikram eder. Yani onun yanında bulunduğun
sürece, güzel kokudan yararlanmış olursun. Kötü arkadaş ise körük çeken
kimseye benzer. Ya körükten çıkan kıvılcım orada bulunanın elbisesini
yakar ya da en azından körüğün kokusu onun üzerine siner.” (Buhârî,
“Zebâih”, 31; Müslim, “Birr”, 146; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 16)
Bu hadîsi atalarımız: “İsin yanına varan is, misin yanına varan mis
kokar.” şeklinde özdeyiş haline getirmişlerdir.
c. Arkadaşımızın bir hatasını ya da kusurunu gördüğümüzde, onu
kırmadan, uygun bir dille uyarmalıyız. Hz. Peygamber; “Mü’min,
mü’min kardeşinin aynasıdır. Onda bir kusur gördüğü zaman, onu
düzeltsin.” buyurmuştur. Ancak arkadaşımızın kusurunu veya ayıbını
toplum içinde yüzüne vurup onu incitmekten, onun gururu ile
oynamaktan itina ile kaçınılmalıdır.