Osmanlı yapı sanatında, mimarlık teşkilatının ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmemektedir. Aslında Anadolu’da her esnafın loncalar şeklinde teşkilatlanması ve gruplaşmasına paralel olarak ehl-i hiref denilen sanatzanaat grupları içinde inşaatçı sınıfın da bir teşkilatı vardı. Bu kurum, Osmanlı yapısı içinde mimar esnafı adını almaktadır. Bunların da kendi aralarında gemi mimarı, kale mimarı, köprü mimarı, su yolcu, meremmetçi şeklinde ihtisasların yanında, bunlara yardımcı kadro olan duvarcı, taşçı, marangoz, nakkaş, lağımcı, demirci, kurşuncu, kaldırımcı, bıçkıcı, burgucu, kireççi, sıvacı, horasancı, dülger, çivici vs. gibi esnaftan teşekkül ettiği görülmektedir. Bu esnaf da kendi arasında vasat, üstad, şâkird, kalfa diye derecelere ayrılmakta idi ve çok sıkı kanun ve kayıtlara uymak zorunda idiler. Şehirlerde bir mimarbaşına ve hepsi de İstanbul’daki sermimârân-ı Hâssa’ya, yani hassa mimarbaşına bağlı idiler.
İstanbul dışında da Edirne, Bursa, Kahire gibi birçok büyük şehirde başlarında mimarbaşı bulunan şehir mimarları görev yapıyorlardı. Bu mimarların inşaat işlerinde tecrübeli, ölçme ve hesap işlerinde de bilgili olmaları gerekirdi.
XV. yüzyıldan itibaren devlet merkezinde sarayda bir Hassa Mimarlar Ocağı’nın mevcudiyeti bilinmektedir. Başlarında sermimaran-ı Hâssa veya mimarbaşı ağa denilen en üst düzeydeki memurun altında suyolu nâzırı, halife, üstad gibi mimarlar bulunmakta idi. Bu kuruluş bilhassa İstanbul’un fethinden sonra daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Mimarbaşının matematik ve geometri (hesap ve hendese) bilmesi, inşaat işlerinde de bilgili ve tecrübeli olması lâzımdı. Saraya bağlı olan bu ocakta mimarlar, teorik ve pratik olarak mimarbaşı ve halifelerinin (kalfalarının) eliyle yetiştirilmekte idiler. Bu öğrenimin bir hayli uzun ve emekli olduğunu Mimar Sinan’ın hayatını ve yaptığı eserleri yazan Sâî Çelebi’nin Tezkiretü’l-Bünyân isimli tezkiresinden ve Sultan Ahmed Camii mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’nın hayatını kaleme alan Cafer Ağa’nın Risâle-i Mimâriyye isimli kitabından öğrenmekteyiz. Bu ocakta yetişen ve hassa mimarları denilen mimarlar, devletin ve padişahtan başlayarak, sultan ve vezirlerin, diğer devlet adamlarının, vakıfların inşaat işlerini yürütmekle sorumlu idiler.
Mimarbaşılar ve emrindeki mimarlar inşa veya tamir edecekleri binaların planlarını veya krokilerini ve keşiflerini yaparlar ve ona göre işe başlarlardı. Bu plan veya krokilere resim veya tasvir veya mimar kârnâmesi denilirdi. Bazı araştırıcılara göre bu kârnâmenin bir maket olabileceği de ileri sürülmektedir. Mimarbaşı aynı zamanda ordu hizmetlerinde bulunduğu gibi, usta ve amele yevmiyelerini, yapı malzemelerinin cins ve özelliklerini standardını, fiyatlarını tesbit ve kontrol ederdi. Aynı zamanda şehirlerdeki inşaatların ruhsatlarını ve standartlarını kontrol ve takiple yükümlü idiler. Mimarbaşı çeşitli işlere emrindeki suyolcu nâzırı, halife ve üstatları tayin eder ve işleri yürütürdü. Emrindeki birtakım inşaat esnaf gruplarını kullanabilirdi. Ayrıca bilhassa mîrî, yani devlete ait işlerde bazı bölükleri, yörükleri ve esirleri ücretli olarak çalıştırabilirdi.
Hassa Mimarlar Ocağı, XIX. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiş ve II. Mahmud’un devrinde şehreminlik ve mimarbaşılık hizmetleri birleştirilerek Ebniye-i Hâssa Müdürlüğü kurulmuştur. Daha sonra da bu kuruluş Ticaret ve Nâfia Nezâreti’ ne bağlanmıştır.
|