Osmanlı Mimarlık Teşkilatı

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
Osmanlı Mimarlık Teşkilatı
« : 28 Ocak 2018, 14:24:56 »
Osmanlı yapı sanatında, mimarlık teşkilatının ne zaman kurulduğu tam olarak
bilinmemektedir. Aslında Anadolu’da her esnafın loncalar şeklinde
teşkilatlanması ve gruplaşmasına paralel olarak ehl-i hiref denilen sanatzanaat
grupları içinde inşaatçı sınıfın da bir teşkilatı vardı. Bu kurum,
Osmanlı yapısı içinde mimar esnafı adını almaktadır. Bunların da kendi
aralarında gemi mimarı, kale mimarı, köprü mimarı, su yolcu, meremmetçi
şeklinde ihtisasların yanında, bunlara yardımcı kadro olan duvarcı, taşçı,
marangoz, nakkaş, lağımcı, demirci, kurşuncu, kaldırımcı, bıçkıcı, burgucu,
kireççi, sıvacı, horasancı, dülger, çivici vs. gibi esnaftan teşekkül ettiği
görülmektedir. Bu esnaf da kendi arasında vasat, üstad, şâkird, kalfa diye
derecelere ayrılmakta idi ve çok sıkı kanun ve kayıtlara uymak zorunda
idiler. Şehirlerde bir mimarbaşına ve hepsi de İstanbul’daki sermimârân-ı
Hâssa’ya, yani hassa mimarbaşına bağlı idiler.

İstanbul dışında da Edirne, Bursa, Kahire gibi birçok büyük şehirde
başlarında mimarbaşı bulunan şehir mimarları görev yapıyorlardı. Bu
mimarların inşaat işlerinde tecrübeli, ölçme ve hesap işlerinde de bilgili
olmaları gerekirdi.

XV. yüzyıldan itibaren devlet merkezinde sarayda bir Hassa Mimarlar
Ocağı’nın mevcudiyeti bilinmektedir. Başlarında sermimaran-ı Hâssa veya
mimarbaşı ağa denilen en üst düzeydeki memurun altında suyolu nâzırı,
halife, üstad gibi mimarlar bulunmakta idi. Bu kuruluş bilhassa İstanbul’un
fethinden sonra daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Mimarbaşının
matematik ve geometri (hesap ve hendese) bilmesi, inşaat işlerinde de bilgili
ve tecrübeli olması lâzımdı. Saraya bağlı olan bu ocakta mimarlar, teorik ve
pratik olarak mimarbaşı ve halifelerinin (kalfalarının) eliyle yetiştirilmekte
idiler. Bu öğrenimin bir hayli uzun ve emekli olduğunu Mimar Sinan’ın
hayatını ve yaptığı eserleri yazan Sâî Çelebi’nin Tezkiretü’l-Bünyân isimli
tezkiresinden ve Sultan Ahmed Camii mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’nın
hayatını kaleme alan Cafer Ağa’nın Risâle-i Mimâriyye isimli kitabından
öğrenmekteyiz. Bu ocakta yetişen ve hassa mimarları denilen mimarlar,
devletin ve padişahtan başlayarak, sultan ve vezirlerin, diğer devlet
adamlarının, vakıfların inşaat işlerini yürütmekle sorumlu idiler.

Mimarbaşılar ve emrindeki mimarlar inşa veya tamir edecekleri binaların
planlarını veya krokilerini ve keşiflerini yaparlar ve ona göre işe başlarlardı.
Bu plan veya krokilere resim veya tasvir veya mimar kârnâmesi denilirdi.
Bazı araştırıcılara göre bu kârnâmenin bir maket olabileceği de ileri
sürülmektedir. Mimarbaşı aynı zamanda ordu hizmetlerinde bulunduğu gibi,
usta ve amele yevmiyelerini, yapı malzemelerinin cins ve özelliklerini
standardını, fiyatlarını tesbit ve kontrol ederdi. Aynı zamanda şehirlerdeki
inşaatların ruhsatlarını ve standartlarını kontrol ve takiple yükümlü idiler.
Mimarbaşı çeşitli işlere emrindeki suyolcu nâzırı, halife ve üstatları tayin
eder ve işleri yürütürdü.
Emrindeki birtakım inşaat esnaf gruplarını kullanabilirdi. Ayrıca bilhassa
mîrî, yani devlete ait işlerde bazı bölükleri, yörükleri ve esirleri ücretli olarak
çalıştırabilirdi.

Hassa Mimarlar Ocağı, XIX. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiş ve II.
Mahmud’un devrinde şehreminlik ve mimarbaşılık hizmetleri birleştirilerek
Ebniye-i Hâssa Müdürlüğü kurulmuştur. Daha sonra da bu kuruluş Ticaret ve
Nâfia Nezâreti’ ne bağlanmıştır.