Sözlükte secde edilen yer anlamına gelen mescid, terim olarak Müslümanların ibadet etmelerine tahsis edilmiş mekânı, Allah’a ibadet edilen yeri (mâbet) ifade eder. Mescitlerin büyüğüne ise câmi adı verilir. Câmi, sözlükte toplayan, bir araya getiren anlamına gelir ki, bu, el-mescidü’l-câmi’ (büyük cemaatleri toplayan mescid) tamlamasının kısaltılmış şeklidir.
Kur’ân-ı Kerim’de (Âl-i İmrân 3/96), insanlar için yapılan ilk mâbedin Mekke’deki Kâbe olduğu bildirilmiştir. Bunu ilk defa yapan kişinin Hz. Âdem olduğu ve Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in de Kâbe’yi aynı temelleri üzerine yeniden inşa ettikleri nakledilmiştir. Bir hadiste, yeryüzündeki ilk mescidin Kâbe’nin de içinde yer aldığı Mescid-i Harâm, ikincisinin de Hz. Süleyman’ın Kudüs’te yaptırdığı Mescid-i Aksâ (Beytül-makdis) olduğu rivayet edilmiştir.
Peygamberimiz’in Medine’ye hicretleri esnasında Kubâ mevkiinde Mescid-i Kubâ adıyla bir mescid yapılmış, Medine’ye hicretinin ilk aylarında da Mescid-i Nebevî adıyla bilinen ulu bir mescid inşa edilmiştir. Ayrıca bu dönemde Müslüman olan kişiler, Hz. Peygamberin izniyle kendi mahalle ve köylerinde beş vakit namazı cemaatle kılmak için mescidler edinmişlerdir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra, Müslümanlar fethettikleri her bölgede büyük, küçük, sade ya da görkemli mescidler yapmışlardır.
Mescidler, tevhid inancının sembolü olan Kâbe’nin bir şubesi olup buralarda yalnız Allah’a ibadet edilir. Bu yüzden mescitlerin büyük bir şerefi ve fazileti vardır. Bu şerefe işaret için her mescide Allah’ın evi (beytullah) denilmekte ve buraların hürmete layık kutsal mekânlar olduğu vurgulanmaktadır. Hz. Peygamber, bir hadisinde: “Bütün yeryüzü bana mescit kılındı” (Buhârî, “Teyemmüm”, 1) buyurarak ibadetlerin bazı mekânlara sıkıştırılmış olmadığına dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber diğer hadislerinde farz namazların mescidlerde, nâfile namazların ise ev gibi yerlerde kılınmasının daha faziletli olduğunu, mescidlerde cemaatle kılınan namazın ecrinin daha fazla olacağını açıklamış, cuma ve bayram namazlarının ise sadece mescid veya namazgâhlarda cemaatle kılınabileceğini bildirmiştir. Cami yaptırmak, onun bakım ve onarımını üstlenmek müstehaptır. Ancak, bir beldede, oturanların ihtiyacını karşılayacak kadar cami ve mescid yapımı ise Müslümanlar üzerine farz-ı kifâyedir.
Namaz kılınacak yerin temiz olması namazın şartlarından biri olduğu için cami ve mescitlerin temiz tutulması müminler üzerine başta gelen bir görevdir. Caminin temiz tutulması yanında camiye girenlerin vücut ve elbise temizliğine de dikkat etmeleri gerekir. Hatta cemaatin kalabalık olduğu cuma ve bayram günlerinde boy abdesti alarak camiye gidilmesi sünnettir.
Camiye girecek kimselerin maddi pisliklerden temizlenmiş olması yanında, onların cünüplük gibi hükmî kirliliklerden arınmış olmaları da gerekir. Camiye girerken “Allahım! Bana rahmet kapıların aç”, “Allahım! Senin lütuf ve keremini dilerim” şeklinde dua okunması tavsiye edilmiştir. Camiye sağ ayakla girmek, oradan sol ayakla çıkmak sünnettir. Camiye giren kimsenin “Tahiyyatü’l-mescid” niyetiyle iki rek‘at namaz kılması da sünnettir. Camilerde cemaati rahatsız eden, onların huzurunu bozan, oraların manevi havasıyla bağdaşmayan her türlü davranıştan uzak durulması gerekir. Soğan, sarımsak gibi ağır kokulu yiyecekleri çiğ olarak yiyerek camiye gitmek mekruh sayıldığı gibi başkalarını inciterek ön saflara geçmek, zaruret bulunmadıkça namaz kılanın önünden geçmek de mekruh kabul edilmiştir. Öte yandan imam, müezzin, vaiz gibi camide görev yapan kişilerin hutbeleri, konuşmaları, nasihatleri, okudukları Kur’ân ayetleri büyük bir dikkatle ve onlardan yararlanmak maksadıyla dinlenilmelidir.
Bir kişinin kendi mahalle mescidinde namaz kılması, mahalle sakinlerinin birbirleriyle kaynaşmasını sağladığı için başka mescidlerde namaz kılmasından daha faziletlidir. Bununla birlikte, bu kişinin daha bilgili, daha liyakatli imamı bulunan başka bir mescidde namaz kılması bilgisinin artmasını sağlayacağı için daha faziletlidir. Görevli bir imamı ve belirli bir cemaati bulunan mahalle mescidinde cemaatle namaz kılındıktan sonra, aynı mescid içinde cemaat halinde tekrar ezan okunarak ve kâmet getirilerek namaz kılınması mekruhtur. Zira, cemaatle namaz kılmaktan maksat birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhunu geliştirmek, pekiştirmek ve beslemektir. Bir vakit namazının böyle bir mescidde ikinci defa cemaatle kılınması ise cemaatin bölünmesi anlamına gelir ki, bu durum sözünü ettiğimiz bu maksadın gerçekleşmesine engel olur. Ancak sırf mazeretleri sebebiyle cemaate yetişemeyen sınırlı sayıdaki kişilerin, tekrar ezan okumaksızın ve kâmet getirmeksizin mescidin her hangi bir köşesinde, cemaat halinde namazlarını kılmalarında ise bir sakınca yoktur. Zira böyle bir durum cemaati bölme anlamı taşımadığı gibi, cemaatle namaz kılmadan beklenen maksadın gerçekleşmesini de engellemez. Yol kenarında veya çarşı içinde bulunup sabit ve belirli cemaati bulunmayan mescidlerde de cemaate yetişemeyenler, tekrar ezan okumaksızın ve kamet getirmeksizin cemaat halinde namaz kılabilirler.
|