Putperestliğin merkezi Mekke’nin fethi ve halkının İslâm’a girişi, şimdiye kadar Mekkeliler’in yanında yer alan Hevâzin ve Tâif’te oturan kolu Sakîf’i yakından etkiledi. Sıranın kendilerine geldiğini düşünen bu iki büyük kabile, Müslümanlara karşı ittifak kurarak savaş hazırlığına başladı. Hz. Peygamber, Hevâzin lideri Mâlik b. Avf’ın kumandasında yürütülen savaş hazırlığını duyunca, haberin teyidi için Abdullah b. Ebû Hadred’i onların yurtlarına gönderdi. Haber doğrulanınca, Attâb b. Esîd’i Mekke’de vekil bırakıp, ordusunun başında toplanma noktaları olan Mekke’nin kuzeydoğusunda, girişi Harem-i Şerîf’e 36 km. uzaklıkta olan Huneyn vâdisine hareket etti (6 Şevval 8/27 Ocak 630). On bin kişilik fetih ordusuna iki bin Mekkeli yeni müslümanın katılmasıyla asker mevcudu on iki bine çıkmıştı.
Henüz iman etmeyen 80 civarında Mekkeli de orduya katılmıştı. Ordunun büyüklüğü, bazı askerleri gururlandırmış, “bu ordu yenilmez” diyenler olmuştu.
Diğer tarafta 30 yaşlarında bir genç olan Hevâzin lideri Mâlik b. Avf, askere cesaret vermek, cepheden kaçmalarını önlemek ve bir ölüm kalım savaşına girmelerini sağlamak maksadıyla, kabilesinin kadınlarını, çocuklarını ve tüm hayvanlarını savaş alanına getirmişti. Zor durumda kalan askerlerin onları Müslümanların eline bırakıp kaçmayacağını düşünmüş, savaştan çok iyi anlayan yaşlı Düreyd b. Sımme’nin “yenilgiye uğrayan askeri hiçbir şeyin geri çeviremeyeceği” ikazlarına aldırmamıştı. Diğer taraftan Hevâzin’in kollarından olan Sakifliler de Uzzâ putunun yıktırılması üzerine kendi putları Lât’ın da tahrip edileceğinden korkup Hevâzinliler'e katılmışlardı.
Düşman, Huneyn vâdisinin dar bir noktasındaki yamaçlara okçularını yerleştirerek İslâm ordusuna pusu kurmuştu. 11 Şevval 8 (1 Şubat 630) tarihinde sabahın alacakaranlığında vâdiye giren İslâm ordusunun Hâlid b. Velid komutasındaki öncü birlikleri, iki taraftan ok yağmuruna tutuldu. Öncü birlikleri geri çekilmek zorunda kalınca panik hali tüm orduyu etkiledi ve askerler kaçışmaya başladı. Ancak Hz. Peygamber, bu zor anda olduğu yerde kaldı ve kaçışan askerlerine seslenerek onları etrafında toplamaya çalıştı; amcası Hz. Abbâs da gür sesiyle ona yardımcı oluyordu. Bu sırada askerlerin büyük kısmı savaş mahallinden uzaklaşmış, onun etrafında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali başta olmak üzere yüz kadar sahâbi kalmıştı.
Resûlullah’ın sebatı ve Hz. Abbâs’ın uzak noktalardan duyulabilen gür sesi sayesinde, İslâm askerleri yeniden Resûlullah’ın etrafında toplanmaya başladılar. Onun emriyle başlayan taarruz, kısa süre içinde kazanılan bir zaferle sonuçlandı. Bozguna uğratılan düşman, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını savaş alanında bırakıp kaçtı. Dört Müslüman şehit düşmüş, düşman ise 70 kayıp vermişti. Tevbe sûresinin 25 ve 26. ayetlerinde, savaş sırasındaki bozgunun ve sonunda kazanılan zaferin sebeplerine işaret edilerek şöyle denilmektedir:
“Andolsun ki Allah, size çok yerlerde ve Huneyn gününde yardım etmiştir. Hani o gün çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Fakat size hiçbir yarar da sağlamamıştı. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü başınıza dar gelmişti. Nihayet bozguna uğrayarak kaçmaya başlamıştınız. Sonra Allah, resûlünün ve mü’minlerin üzerine güven veren rahmetini indirdi. Sizin görmediğiniz askerler gönderdi ve kâfirleri azaba çarptırıp bozguna uğrattı. İşte kâfirlerin cezası budur.”
Huneyn Gazvesi’nde düşmanın savaş alanına getirdiği kadınlar, çocuklar ve malları oldukları yerde bırakıp kaçması sebebiyle, çok sayıda esir ve bol miktarda ganimet ele geçirildi. Hz. Peygamber, kaçan düşmanın takip edilmesi için, esirler ve ganimetlerin Ci’râne mevkiinde koruma altına alınmasını emretti. Düşman ordusunun büyük bir kısmı komutanlarıyla birlikte Tâif’e, bir kısmı Evtâs’a, geri kalanlar da Nahle’ye doğru gitmişlerdi. Savaşın ertesi günü bir birliği Evtâs’a, bir birliği de Nahle’ye sevkeden Resûl-i Ekrem ordusunun büyük kısmıyla Tâif üzerine yürüdü.
|